Yüzleşme Mekanları-2: BİR OKUL HİKAYESİ

“Yüz yirmi sene önce İzmir’e yakın Kukluzas/Kokluca köyünde doğan babam Yorgos, 1922 olaylarından sonra Yunanistan’a yerleşir ve orada yine İzmir doğumlu olan Maritsa ile evlenir. Küçüklüğümden beri İzmir benim için sihirli bir şehirdir…” Bay Takis Çakiris, kendini böyle tanıttı sözlerine başlamadan. 21 Mayıs 2013’te Yüzleşme Atölyesi’nin İzmir’de konuğuydu. “İzmir’deki Evangeliki Okulu” üstüne bir sunum yaptı. Aşağıdaki yazı sunumdan alıntılar ve çağrıştırdıklarının geç kalmış bir karışımıdır.

Evangeliki Skholi (Evangelik Okulu)

“18. Yüz yılın başlarında bir cemaat okulu olarak “To Sholion tu Hristu” adıyla kuruldu. Okul yönetmeliğine, eğitim programına ve faaliyetine hiç kimsenin müdahale etme yetkisi yoktu. 1810 yılında Sultan 2. Mahmut okulun mülkünü korumak ve çalışmalarını tanımak amacıyla bir berat verdi. Aynı zamanda “okulun rahip olan veya olmayan herhangi bir kişiye bağlı olmadığı ve olmayacağı” Patrikhane tarafından imzalı ve mühürlü bir belgeyle ilân edildi…”

O tarihlerde İslâm milletin gündeminde “eğitimin yenilenmesi” yoktu ve dini otoriteden bağımsız bir eğitim hiç yoktu. Egemenlik ebedi değildir. Ezilenler egemenlerin baskısı karşısında uyanır ve İzmir’de de olan buydu. O kadarla da kalmadı:

“24 Haziran 1778 tarihinde çıkan yangın Evangeliki Okulu’nu harabeye çevirdi, ama okul eski yerine yeniden yapıldı. Bu dönemde Evangeliki Skholi yönetimi ile Yenilikçi-Aydınlanmacılar arasında anlaşmazlıklar yaşandı. Aydınlanmacılar 1809 yılında sonradan Literatür Ortaokulu adını alan yeni bir okul kurdular. Faaliyetleri Evangeliki Okulu’ndan tamamen farklıydı… Öyle ki Literatür Ortaokulu bilgi ve metodoloji alanında Evangeliki Okulu’nu geride bıraktı…

1820 Yılında cemaatin ileri gelenleri ve Literatür Ortaokulu’nun kurucuları, Evangeliki Okulunun mütevelli heyeti ile barıştılar ve Evangeliki Skholi 1824 yılında yenilenerek faaliyete geçti. O zamandan itibaren okul müdürleri hep laiklerden oldu.”

Dikkat: Cumhuriyet “laiklikçilik” sopasını eline almadan yüz yıl önce İzmirli Rumlar başta eğitim alanında olmak üzere, toplumsal hayatın her yanında “laiklik” kavramını tartışarak hayata geçirmektedir. Milleti hakime (Osmanlı İslâm milleti) milleti mahkumeden (İslâm olmayan Osmanlılar) çok şey öğrendi, ama takdir etmeyi ve hakkıyla uygulamayı hiç bilemedi.

Bu Şehrin Alnına Yangın Yazılmış!
“O zamanlar İzmir yangınlar ve salgınlarla boğuşan bir şehirdi. 1842 yangınında kütüphane, iki seviyeli okul ve depolar haricinde, okul bir kez daha kül oldu. Öğrenciler ve öğretmenler Aya Fotini kilisesine sığındılar.

Kül olan Evangeliki Skholi binası yeniden inşa edildi…1872 yılında, öğrenci sayısının çok yükselmesi sonucu (1200’e ulaşmıştı), Aya Ekaterini semtinde (bugün Fuar 26 Ağustos kapısı dolayları-tu) okulun yeni bir şubesi açıldı. 1914 yılına kadar okul, gelişmesini sürdürdü ve 1909 yılında dört sınıflı bir Ticaret Okulu ve Yabancı Diller Okulu kuruldu.”

İzmir Mektebi İdadisi’nin (lise) 1876’da, yani 19. Yüzyılın sonlarında açıldığı hatırlanırsa, 18. Yüzyılın ilk yarısında başlayan Rum cemaatinin İslâm millet ile arasındaki eğitim seferberliği makasını ne kadar açmış olduğu anlaşılır. İyice açılan makas hem korku, hem de kıskançlık kaynağıdır: “Zimmetimizdeki gavurlar” nasıl olur da İslâm millet insanından daha ileride olur?!

“1919’da İzmir ve civarında 40.000 Rum öğrenci, 900 Rum öğretmen ve 250 Rum okulu vardı. Buna karşılık olarak 98 İslâm okulunda 6.300 öğrenci, 200 öğretmen vardı.”

Ganimet ve vergilere dayanarak biriktirdiği zenginlikle gününü gün etmeye, her işini diğer milletlere yaptırmaya alışmış İslâm ekabirleri (büyükleri) eğitim konusunda uyanasıya “Üsküdar’da sabah olur!” İzmir’de ilk liseyi açtıklarında, yani 1876’da “anayasal düzen” (meşrutiyet) ve alt sınıflarla eşitlik şokuyla uyanırlar. Anayasal düzen ve zımmilerle (Allah’ın onlara zimmetlediği kullarla” nasıl olur da eşit olurlar? Suçu sadece Sultan Abdülhamit’in üstüne atıp da kurtulmak olmaz, Osmanlı ayanı, eşrafı ve cümle ileri gelenleri “açılmış makas”ı kapatmak için çareyi öncelikle “öteki”lerin zenginleşmesini frenlemekte görür ve başta “ticaret” eğitimi olmak üzere “modern eğitim seferberliği”ne girişilir.

Bakın Abdülhamit 1908’de Meclis Mebusan (Milletvekilleri Meclisi) açılışında yaptığı konuşmanın ilk cümleleriyle bunu nasıl itiraf ediyor:

Padişah’tan Al Haberi

“Tahta çıktığım zaman yürürlüğe koyduğum Anayasa’nın uygulama alanına konulmasında zorluklara dayanan, o zaman Devlet adamları tarafından gösterilen gerekçe üzerine, Meclisi Mebusan geçici olarak çalışmalarına ara vermişken padişahı olduğum memleketlerde eğitimin gelişmesi ile halk (İslam olanlar-tu) istenilen düzeye gelinceye kadar yürürlüğe konulan yasanın uygulanmasının ertelenmesi önerilmiş ve sunulmuş olduğundan Mebuslar Meclisi’nin tekrar toplanması zamanı padişahı olduğum memleketlerin her tarafında okullar kurulması ile eğitimin gelişmesine özenle bağlanmıştı. Şükür olsun o amacın gerçekleşmesiyle eğitimin gelişmesi sayesinde yıllar halkımızın yeterli düzeye yükselmiş olması nedeniyle gösterilen isteğe dayanarak ve bu bu isteğin ortaya çıkması devlet ve memleketimizin halen ve gelecekte mutluluğuna neden olacağından emin olduğumdan buna karşı görüş ve yorumda bulunanlara rağmen tereddütsüz Anayasayı yeni baştan ilân eyledim ve seçimler yapılarak Meclisi Mebusan’ın toplantıya çağrılmasını buyurdum…” (TBMM Tutanaklar)

Dikkat ediniz, hâlâ “ekabir”ler arasında “anayasal düzene “hayır” diyenler var! Rum, Ermeni ve diğer İslâm olmayan milletten bir kimsenin “anayasa ve eşitlik istemeyiz” dediğini duydunuz mu?

“Okulun dalları ve öğrenci sayısının artışı nedeniyle merkezi bina yetersiz kaldı. Büyük bağışçı rahmetli Küpecoğlu’nun bağışladığı arsanın üstünde yardım kampanyası ile muhteşem binalar yapıldı. 21 Aralık 1919 tarihinde Aya Ekaterini semtinde duygulandırıcı ve gösterişli bir tören sırasında okulun temeli atıldı. Yeni okulun ek binaları şunlardı:

1) 72.000 ciltli ve 1.200 nadir bulunan elyazması ihtiva eden Kütüphane. Bunlardan en değerlileri 11.y.y.dan kalma bir Tevrat, “Fisiologikos” başlıklı bir zooloji (hayvanbilim) kitabı ve Aristotelis’in 1505 baskısı bir kitabıydı.
2) 3.000 adet emsalsiz arkeolojik eser ihtiva eden Arkeoloji Müzesi (kil, cam ve mermer yapılı heykeller, kabartmalar, kitabeler, dirhemler vs.)
3) Küçükasya’dan gelen 15.000 parça sikke koleksiyonu.
4) Kurutulup doldurulmuş hayvan postları, maden örnekleri, Afrika kabilelerden gelme silâhlar içeren Fizyoloji-Antropoloji Müzesi.
5) Fizik ve kimya laboratuarları.
6) Zor bulunan portre, manzara ve deniz konulu resim koleksiyonu.
7) Özel bir kule üzerinde yerleştirilecek mükemmel teleskoplu bir gözlemevi!

Her bakımdan modern ve görkemli olan bu bina 1922 yılının Mayıs ayında tamamlandı.”

“1922 yılının Eylül ayındaki yangından bahsetmek istiyorum. 1922 yılında bu “bilgi tapınağı” yeniden inşa edilmiş ve tamamlanmış durumda faaliyete geçmeye hazırlanırken, öngörülen tarihten tam 3 ay önce 1922 senesinin Eylül ayında İzmir’in mahvı ve ardından Rumların, atalarının yüzyıllar boyunca yaşadıkları topraklardan zorunlu ve temelli ayrılışı gerçekleşti.

İzmir’in en büyük kısmını yakan yangın, sadece Evangeliki Okulunun eski binasını değil, aynı zamanda Kütüphaneyi, Arkeoloji Müzesini, Fizyoloji-Antropoloji Müzesini ve her şeyi kül etti…”

Mayıs ayında tamamlanan yeni binalar yanmadı! Bugün İzmir’in ünlü Namık Kemal Lisesi olarak, yine eğitim mekanı olarak hizmet veriyor ve ne çok şey anlatıyor değil mi? Unutulmasın: İnsan yalan söyler, mekân yalan söylemez.

Talât Ulusoy

17.02.2015

HEYKELLER ÜLKESİ

Çok partili ve “Tek sultanlı saltanat” düzeninden; tek partili ve “Tek Adam’lı Cumhuriyet”e geçilirken başarılanlar arasında “heykel devrimi” sayılmaz. Oysa “harf devrimi” kadar önemlidir. Her iki devrim “hurafe”ye karşı savaşın temelidir.
“Allah, ne yerdedir, ne göktedir, mekanı münezzehtedir”. Dini “inanç”taki bu metafizik tarif “aydınlanma inancı”na uymaz. Uyumsuzluk heykeli “put”a benzetenlerin genellikle dindarlar, “put”a heykel diyenlerin genellikle laikler arasında bulunmasından da anlaşılır . More

KÖŞKÜM VAR KÖRFEZE KARŞI

“Mübadele”nin, yani “insan değiş tokuşu”nun, yani “al Hıristiyan’ı, ver İslam’ı” anlaşmasının doksanıncı yılı. İttihatçı Cumhuriyet’in 29 Ekim’de resmen kuruluşundan önce, 30 Ocak 1923’te imzalanan bir anlaşmaya dayanarak yapılır bu “insan alış verişi.” More