MECLİS TUTANAKLARI TAM METİN (İŞTE BUYURUN BELGE)

21 Nisan 2015 tarihli TARAF gazetesinde yayınlanan “Buyurun İşte Belge” başlıklı yazımın temel aldığı Meclis gizli oturum tutanaklarının “devlet” tarafından Latin alfabesine çevrilmiş halini olduğu gibi aşağıda aktarıyorum:

İ : 102 14 ı 9 , 1338 C : 2

YÜZ İKİNCİ İNİKAT

14 Eylül 1338 Perşembe

İKİNCİ CELSE

REİS : Reisisâni Dr. Adnan Beyefendi

KÂTİPLER : Atıf Bey (Kayseri)

REİS — Celse açıldı. Maliye Vekili Beyefendi, l aktirii talep ettiği celsei hafiyenin esbabı mucibesini arz edecektir.

HASAN FEHMİ BEY (Maliye Vekili) (Gümüşhane) — Harbi Umumî içinde yapılan tehcire ait bazı kararnameler mevcut idi. Gerek o kararnamelerin mevkii meriyetten ref i ve gerekse tehcir edilen eşhasın tasfiye edilen menkul ve gayrimenkul emvaline ve tehcire tabi tutulan eşhasa Devlet namına tazminat itasına dair ve hususatı saireyi muhtevi olmak üzere Düveli mutelife mümessillerinin İstanbul Hükümetine vaki olan tazyiki üzerine 8 Kânunusani 1336 tarihinde bir kararname neşredilmişti. Onun, mevkii meriyetten ref’i zamanı gelmiştir. Yani bu kararname, Büyük Millet Meclisinin tarihi küşadından evvel, İstanbul’un resmen işgalinden evvel olduğu için.. (1335 sesleri) Evet, 1335…. Senei maliye itibariyle arz etmiyorum. Sene itibariyle 1336’dır. 8 Kânunusâni 1336 tarihlidir. Bu kanım maalesef bugüne kadar kanunlarımız arasında mevcut kaldı. 23 Nisan 1336 tarihinde reddedilip ve kaldırılıp atılacak kanunlardan birisi de bu idi. Bundan iki ay evvel zannederim Maliye Vekâleti tarafından, bu kanunun mevkii mer’iyetten ref’i için bir lâyiha tanzim edilerek Heyeti Vekileye arz edildi. Oradan da tasvıben Heyeti Celi-lenize takdim olundu, ve Adliye Encümenine havale edildi. Elyevm Adliye Encümenindedir. Fakat bendeniz zannediyorum ki bu kanun bir dakika tehiri caiz olmayacak, zaman artık hulul etmiştir. Vaziyet şudur efendiler; akalliyetler meselesi mevzuubahis olduğu zaman bize deseler ki…

REİS — Müsaade buyurun Hasan Bey; Heyete, bu mesele hakkında bir celsei hafiye olup olmamasını teklif etmedik.

HASAN FEHMt BEY (Devamla) — Efendim, bu mesele hakkında bir celsei hafiye teklif ediyorum.

REİS — Efendim. Hasan Fehmi Beyefendi, arz ettikleri mesele hakkında bir celsei hafiye istiyorlar. Celsei hafiyeyi kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın… Celsei hafiye kabul edilmiştir.

Zaptı sabık hulâsası okunacaktır.

  1. — ZAPTI SABIK HULÂSASI

YÜZÜNCÜ İNİKAT

11 Eylül 1338 Pazartesi’

İkinci (Celse İkinci Reis Vekili Musa Kâzım Efendi Hazretlerinin tahtı Riyasetlerinde bilinikad ve tevhiden müzakeresine karar verilmiş olan zabıtana bir nefer tayini itası hakkındaki teklifle zabitan maaşatından yüzde yirmi kattedilmemesine dair teklif müzakere ve

rcddolunarak Mardin Mebusu Necip Beyin 28 Şubat 1338 tarihli Avans Kanununun üçüncü maddesinin ilgası hakkındaki teklifi kanunisi müzakere ve kabul olunarak celsei aleniyeye geçildi. Reis Musa Kâzım REİS — Zaptı sabık hakkında mütalâaa var mı?. Zaptı sabıkı reylerinize arz ediyorum ; Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

  1. — MÜZAKERE EDİLbN MEVAD
  1. — 8 Kânunusâni 1336 tarihli kararnamenin ref’i hakkında lâyihai kanuniye.

REİS — Buyurun Hasan Fehmi Beyefendi.

HASAN FEHMİ BEY (Maliye Vekili) (Gümüşhane) — Akalliyetler meselesi mevzuubahis olduğu zaman; bu mesele hakkında kabul ettiğiniz ve bugüne kadar tatbik ettiğiniz ahkâmı yine tatbik edin, ba.şka bir şey istemiyoruz derlerse, buna karşı zannederim ki vereceğimiz hiç bir cevap kalmaz. Çünkü bu, bü-tim kavanin ve ahkâmı esasiyemizi çiğneyerek, tehcir edilen eşhasa yeni bir takım hukuk bahşediyor. Meselâ her hangi bir suretle müslümanların uhdesine geçmiş olan emval ve emlâki derhal, bilâmuhakeme sahip olana veriyor ı ve bu kanun mucibince bundan tevellüt edecek maddi ve manevî bütün mesuliyeti maliyeyi de hazine ödemek mecburiyetinde kalıyor. Bunun ahkâmı kısmen tatbik edildi, kısmen de tatbik edilmedi. Fakat kanunun hükmü bakidir. Yine bu kanun mucibince mahlulat esası dahi kabul olunmaya-rak tehcir edilenlerden nesli münkati olanların emval ve emlâki, cemaata veriliyor. Gerçi bu kararname Meclisin tasdikine iktiran etmiş bir kanun değildir. Fakat mevcut kararnamelerin ahkâmı fesih ve redde-dilinceye kadar, bu da kanun hüküm ve kuvvetini haizdir ve kanunlarımız mcyanında mevkii meriyette bulunuyor ve bu bapta müracaat edenlere de kanunun bazı mevaddı üzerinden muamele yapıyoruz. Bunun için 23 Nisan 1336 tarihinden itibaren bu kanunun ahkâmı mevkii meriyetten refolunmuştur demek pek doğru değildir. Bunun hükmünün ilgasını üç sene evveline tevcih etmek belki bazı teşevvüşatı mucip olur. Onun için şimdiye kadar ne olmuşsa olmuştur. Fakat hiç olmazsa hakkımızda sulh ciddiyetiyle mevzuubahis olmazdan evvel bu kanunu özümüzden atalım ve müdafaatı kanumyemiz meyanından çıkaralım. Ondan sonra tasfiye kanunu üzerinde ne yanacağımızı düşünürüz. Bu kanun ahkâmının ref’i hakkındaki hüküm de şu olabilir : «Ahar mahalle nakledilen eşhasın tasfiyeye tabi tutulan emvali hakkında 11 Rebiyülahır 1338 ve 8 Kânunusani 1336 tarihli kararname mevkii meriyetten refcdilmiştir.

‘2, îşbu kanun tarihi neşrinden itibaren mer’iyül-icradır.

  1. îşbu kanunun icrasına Heyeti Vekile memurdu i’.v>

Yani ufak bir lâyihai kanuniye ile bu uzun kararnameyi mevkii meriyetten refetmek lâzımdır. Rumi bendeniz çok mübrem ve müstacel bir husus olarak görüyorum. Hattâ bu kararnamenin şimdiye kadar meVkii meriyette kalmasına da kendi hesabıma müteessir ve müteessifim. Bu, zaten bir kararname olmakla, mevkii meriyetten kaldırılması için bir mad-dei kanuniye kabul etmekle mesele bitiyor.

Düveli mütelife mümessillerinin tazyiki ile İstanbul’da yapılan bu kararnamenin münderecat ve muhteviyatı hakkında zannederim bendenizden fazla izahat istemezsiniz. Eğer arzu buyurursanız izahat vereyim. Şunu da arz edeyim ki bu kararnamenin tatbikatı, kanunda mevcut olan ahkâmın onda biridir. Yani bir çok mevaddı tatbik olunmamıştır. Fakat bu kararname kanun olarak mevcut oldukça, halli tabiî de

HASAN FEHMİ BEY (Devamla) — Reis Bey bir kelime daha müsaade buyurun. Sunuda arz edi-yim ki eğer bu mesele etrafında uzun müzakerat yapacak isek, müzakereyi bafî yapalım. Alenî bir müzakere ile harice başka bir his ve şekil ve fikir vermiyelim. Celsei hafiyede ne şekil tespit edilecek ise ondan sonra celsei aleniyede de onu bir kere okur, geçeriz.

REİS — Efendim, Maliye Vekilinin iki teklifi var. Bir kere bu kanunun bugün, yani hemen şimdi müzakeresini teklif ediyorlar. Evvelâ bunun hafî celsede müzakeresini reyinize koyacağım. (Gürültüler)

HASİP BEY (Maraş) —• O kararnamenin kalkması için böyle bir kanun teklif edilemez. O kararname esas itibariyle Meclisi Âlinin ruznamesine alınır. ondan sonra müzakeresine geçilir.

ALİ CENANİ BEY (Gaziayıntap) — Efendim; bu mesele dolayısiyle Heyeti Celilenin bir mesele hakkında nazarı dikkatini celbetmek isterim. Nizamnamenin 90 ncı maddesinde, neşrolunan kanunu muvakkatlerin, Meclisi Umumînin ilk içtimaında vükela tarafından lâyihaları ihzar edilerek Meclise tevdi edilmesi ve badettevdi müzakere edilmesi hususu musarrahtır. Her Meclis yenilendikçe; o vakte kadar mevcut olan muvakkat kanunların listesi, Heyeti Vükela tarafmdan tertip ve tanzim olunarak Meclise tevdi olunur, Meclisin ruznamesine girer. Halbuki

Heyeti Celilenin içtimaından beri, mevcut kanunu muvakkatlerin böyle bir listesi, Heyeti Vükeladan Meclise tevdi edilmemiştir. Bugün bu kanunu muvakkat gibi belki,yüz tane kararname vardır. Bunların hepsi de mer’iyülicradır. Binaenaleyh her halde bunların lâyihaları Meclise gelerek Heyeti Celilece müzakere edilmek icabeder ki bu da onlardan birisidir. Bunun için ayrıca bir kanun yapmağa lüzum yoktur. Muvakkat kararname lâyihalarını Heyeti Vükela Meclise gönderir, onlar üzerinde Heyeti Celile müzakere yapar: Arzu ettiklerini kabul eder, muvafık görmediklerini reddeder. Reddedilecek kararnameler için de bir usul vardır: Bu hususta ayrıca bir kararname yapılır, bu kararnamenin Meclisçe kabulü tarihinden itibaren, reddedilen kararnameler mevkii meriyette! kaldırılmış olur. Binaenaleyh bunun için ayrıca bir kanuna lüzum yoktur.

REİS — Usul hakkında başka söz istiyen var mı?..

ALİ SÜRURİ BEY (Karahisanşarkî) — Maliye Vekili Beyin teklifi yolundadır. Meclisin kararı vardır ki 16 marttan evvel Devletçe merî olan gerek ka-vanîn ve gerek kavanîn hükmünde olan kararı muvakkatler…. (yoktur sesleri) Binaenaleyh bunu is-kat etmek için böyle maddei kanuniyeye ihtiyaç vardır. Şimdi Heyeti Vekile Ali Cenani Beyin teklifi veçhile işini gücünü bıraksın ne kadar kararname varsa hepsini toplasın teklif etsin. Yani bunun imkânı tatbiki var mıdır?

HASAN FEHMİ BEY (MALİYE VEKİLİ) (Gümüşhane) — Efendim, gerek İstanbul’da 24 senesinden ta Ankara’da Büyük Millet Mcciisi teşekkül edinceye .kadar yani 23 nisan 1336 tarihine kadar neşredilen kararnamelerin adedi ‘• kadar çoktur ki Heyeti Celilenize mevcut kanunlarınızın yirmiden on dokuzu kararnamedir desem yanlış söylemiş olmam. Bir kere en esaslıları, İdarei Umumiyei Vilâyat Kanunu, Mükellefiyeti Askeri Kanunu, Temettü Kanunu ve saire ve saire. Bunların şekli, mahiyeti kanuniyesi, Kanunu Esasinin tarifi veçhile kararnamedir, her halde Meclisten tetkiki lâzımdır. Veyahut Meclisin 23 nisanda küşadını müteakip 26 veya 27 nci günü bir karar ittihaz etmiş idi ki 16 nisandan evvel mevcut olan kanunlar ve bilumum kararnameler mer’iyül- j icradır diye. O kararnamelere kanun şekli mahiye- . tini verdi mi vermedi mi? Bu ayrı bir mesele ve geniş bir mevzudur. Meclisi Âlinin onların o gün için kanuniyetini kabul etmiş olsa da olmasa da her gün tadil ve tasfiye salâhiyeti dahilindedir. Bu esaslı mesaili bugüne kadar halletmedik, bunu halledelim dersek, en mübrem olan bu meseleyi bırakmış oluruz. Şimdiye kadar mevcut olan ve bundan evvel yine derhatır buyurursanız ki gümrük kanununun iadei mer’iyetini bendeniz teklif ettim. Heyeti Âli-yeniz iadei meriyetini kaBul etmiştir. Bütün kanunlarımız, İstanbul’un mütarekeden sonra mevkii meriyetten kaldırıpta bizim burada iadei meriyet için yaptığımız muameleler bu esas üzerinedir. Esas mesele hakkındaki Meclisi Âlinin noktai nazarı ayrıca geniş bir müzakerede tespit olunmak üzere bu meselenin tehire tahammülü yoktur, bunun hakkında bir karar verelim. Şimdiye kadar yaptığımız gibi Heyeti Vekile kararnameleri yine mevkii meriyette kalmak, yeniden tetkik edilmek üzere Meclisi Âliye teklif etsin, zaten mevcuttur. İstediği vakitte Meclis tetkik eder. Fakat bütün kararnameler mevkii meriyetten ref’olunur dersek bütün muamelâtı deviririz. Arz ettiğim gibi bütün kanunların yirmide on dokuzu kararnamedir.

ALİ CENANİ BEY (Gaziayıntap) — Niçin şimdiye kadar kalmış?

HASAN FEHMİ BEY (Devamla) — Kalmış ve şunu da arz edeyim ki kararname mahiyetinde telakki etsek bile Meclisi Âliden reddedilinceye kadar o yine hüküm ve tesirini icra eder. Kanundur, mevkii meriyette kalır. Bendeniz de Ali Cenani Bey arkadaşımıza derhatır ettiririm ki İstanbul’da kararnameleri Meclis bir kaç defa açılıp kapandığı halde bir kere tetkik ve intaç edemedik, onlar mevkii meriyetten kalktı mı? Hayır yine tatbik edildi. Meclis tarafından reddedilirse o zaman o tarihten itibaren kalkar. Yalnız Mecliste böyle kalırsa – ki böyle olmuştur. Bütün Meclislerde teselsül ettirerek kalmıştır -mevkii meriyette kalır. Bütün kararnamelere ait mesaili bu mesele ile karıştırarak halledelim dersek işin içinden çıkamayız. Bu mesele de teahhür eder.

YAHYA GALİP BEY (Kırşehir) — Efendim; bu gibi mesailin müzakeresine badi olan Meclisi Âlinizin hüsnü niyetidir. Meclisi Âliniz teşekkül ettiği zaman bilmecburiye mevc.it kavanînin meriyülicra olması meselesi geçti. Bilâhare Maliye Vekili harp kazançları kararnamesini kabul ettireceğim diye fena bir çığır açtı. Meclisin bu babtaki efkâr ve amali, maliyeye taalluk eden bir takım kararnamelerin tabiî meriyülicra olması idi. Fakat hangileri idi? İsimleri ne idi? Tespit edemedi. O vakit henüz Hükümeti idare eden zevat da bunu düşünmedi. Daima

kendisine nafi olacak kararnameleri ileri sürdü. Fena bir çığır açtı. İstanbul Hükümetinin mütarekeden sonraki zamana ait kararnameleri o kadar mülevves, o kadar pistir ki insan eline bile almağa tenezzül etmez. Halbuki Meclisi Âliniz öyle rezil bir idareyi devirdi, üzerinden çiğnedi geçti. Şimdi bunun hakkında bir kanun vazederseniz, bunu tevali edecek kim bilir kaç tane kararname çıkacak. Bendenizce bir kanun yapıpta bu kararnameleri ilga etmektense çünkü esası Meclisi Âliden geçmemiştir – hangi kararnamelerin kabiliyeti icraiyesi varsa onların listesini Meclisi Âliye vermeli, kararnameleri Meclis müzakere ettikten sonra kanun şeklinde çıkmalı. Bu şekil atiyen bize yine mazarrat ika edecektir. Binaenaleyh bu meselenin bu şekilde müzakeresinin aley-hindeyim. Bu surette müzakeresine taraftar değilim.

ALİ CENANİ BEY (Gaziayıntap) — Efendim. gerek Ali Süruri Efendi, gerek Hasan Frehmi Bey arz ettiğim şekilde müzakerenin meseleyi tehir edeceğinden bahsediyorlar. Halbuki katiyen varit değildir. Bendeniz diyorum ki gerek bu lâyiha ve gerek bundan maada olan muvakkat kanun lâyihaları Meclise tevdi olunur, fakat bunların hepsinin birden çıkmasına hacet yoktur. Bu müstaceldir madem, evvelâ bunu müzakere ederiz, hatla bugün gelirrler. Bendenizin arz ettiğim kararnameler hiç bir zaman kanun mahiyetini haiz değildir, Heyeti Cehlenızden tasdik olunmadıkça kanun mahiyetini kesbedemez, zaten muvakkattir, kararnamedir. Heyeti Ccîiienin burada 16 mart tarihinde kabul etmiş olduğu karar, mevcut olan kavanîn ile muvakkat kararnamelerin yine muvakkat olarak tatbik edilmesi içindir. Muamelâtı Hükümet durmasın diye Heyeti Celileniz böyle bir karar kabul etmekle mevcut kararnamelerin hepsini kanun haline koymuş mudur? Hiç bir zaman bu olamaz. Çünkü mahiyetine vukufu olmadığı bir şeyi Heyeti Celile kabul eder mi? Tasdik eder mi? Binaenaleyh bu kararname esas lâyihadır, ya kabul olunur, yahut reddolunur. Onun ilgası için yeniden kanun yapmağa lüzum ve ihtiyaç yoktur.

İLYAS SAMİ BEY (Muş) — Efendim ortada bir esas vardır ki Ali Cenani Bey ve Meclisi Âli kâmiien onun taraftarıdırlar. O da behemehal şu tasfiye kanununa müteallik maddenin bu günlerde her halde kalkması meselesidir. Buna Meclis her halde karar vermelidir. Şu esas bir kere tespit edilmeli ve kararlaştırılmalı. Her iki fikir de bir gayeye vasıl olur. Bir maddei kanuniye ile refetır :k için şu tarih ve numaralı lâyiha merfudur demek ki olur, yoksa buraya getirip müzakeresini yapmak mı lâzımdır? Bu kavanio mademki mevcuttur. Heyeti Vekile bunların hepsi iie meşgul olabilir mi, Defi mazarrat celbi menfa a itan ehvendir Binaenaleyh bunun fevkalâde lüzumu olduğu Meclisi Akçe tahakkuk ediyor. Bu lâyiha şeklinde gelerek reddedilmesinin bir maddei mahsusa ile kabu! edilmesi bin kere daha iyidir. Bütün kanunların getirilmesi lâzım gelmez efendim, Neıice itibariyle iki tek lif birdir. Makul olan reddi cilj.eti.lir.

HÜSEYİN AVNİ BEY •; Erzurum) — Efendim; bendenizce bunun için kanun yanar ve diğer kararnameleri de Kanunu Esasinin 36 ncı maddesinin tefsirine bırakırsanız daha esaslı olur. Şimdi bu kanunu lağveder bir kanun yapmış olduğunuz gibi bu kanunun bugüne kadar mmmeiim i-.akı! etmiş ve muzır kanunları da kabul etmiş olursunuz. Halbuki bizim için zararlı olan kanunlar: tefsir mahiyetinde Kanunu Esasinin 36 net maddesi rnefaU’na göre bu kanunlar yapılabilir mi > a p dam az im” İş. arı ize gelen kanunları, yapılabilir deıi/s işinme gelmeyen kanunlar için ise şu ve şu ahval do’,’.v*.:\.k* tatbik edilemez derseniz daha salim bir yokla .mmm> olursunuz. Bu suretle kanunun te-irini zail en,iş oluru/. Başka bir ahkâm da tevellüt cime/. îV\kuk -ve bilhassa bu noktada. Adliye Em/uu-em. Kammm. kesinin 36 ncı maddesinin dairei şürnukmuk- m k”. değil midir, bunu tetkik etsin. Dairei şün.u’ki dahilde değildir dedi mı o kararname yne marlm.km

(. ünKü övdü müşevveş b., .. ;mm ereceğiz ki bugünden itibaren bu sara; mum. mm-, umv.m kabul ederseniz bugüne kadar o r rm.us m-mkmk* ibkakı hak etmiş insanlar vardır. Ş;mdkm İm km olmuş, bundan sonra olmasın demek ekmm rvm dmmin ”-•erişine giremez. (Doğru sesleri) Halbuki m km; mdueu zaman ledelhace yapılmış omu kk um-ekm 1 mvmak mümkündür. Ben sizi temin ederim 1 . k’mmm.ı Esasinin 36 ncı maddesinin rüku d s. ı-uum. ikemlker, hata edilmiştir, tecavüz edilmişi!,”. Mar-m’p hatasını biz yüklenmiyelim. Tasdik edilmemiş nice kananlar vardır ki bunları da tasdkk etmiş oknıyakm. Nitekim Harp kazançları kanunu da avm şekildedir, geçenlerde müzakere edilerek neticelendirilmişi i ve isabet edilmiştir. Bunun da başka, surede değil, tefsir şeklinde olması ve menafii vataniye içi>\ böyle kapanması daha hayırlıdır.

HASAN BEY (Trabzon) — iksuîü müzakere hakkında söz alındığı halde her kes fikri, izah ediyor.

REİS — Efendim, usulü müzakere hakkında söz söylenmektedir, rica ederim, açık söyleyiniz.

HASAN BEY (Trabzon) — Hiç birisi usulü müzakereye dair değildir.

REİS — Rica ederim, yerinizde söylemeyin. Kalkın ve siz de söyleyin,

Bütün arkadaşlar bu kanunu mu, yoksa başka bir kanunu mu müzakere etmekliğimiz hakkındaki nok-tai nazarlarını izah ediyorlar, bu usulü müzakere değil midir efendim?

BASRt BEY (Karesi) — Efendim; şimdiye kadar söz söyleyen rüfekayı muhteremenin mütalaaları bir kaç kısma ayrılıyor. Bazıları; kararnameler Kanununu Esasinin maddei mahsusası mucibince Meclisi Âliye sevk edilsin ve bundan sonra tasvip veya reddedilsin, diyor. Bazıları ise; iki türlü mütalaa der-meyan ediyorlar. Evvelâ birinci mütalaayı nazarı iti -bare alalım. Kararnamenin doğrudan doğruya Meclise şevki ve Meclisçe tetkiki ki : hakikaten Kanunu Esasinin ruhuna pek muvafık bir şekildir. Fakat ben hiç bir Heyeti Vekilenin böyle memlekete mazarratı sabit olan bir lâyihayı Meclisi Âliye arz edeeeğ;ne kani değilim ve Meclisi Âlinizin de böyle hatta muhtacı tetkik bile olmayan bir lâyihayı bir iki saniyede olsun müzakere edeceğine ihtimal veremem. Onun için bendeniz ehveni şer olarak Maliye Vekili Beyin mütalaatına iştirak ediyorum. (Doğru sadaları).

Lâyihanın gerek hafi ve gerekse celi herhangi bir celsede müzakeresi eski bir şeyin tazelenmesi demektir ki bu katiyen doğru değildir ve belki de mahzuru vardır. Sonra Hüseyin Avni Beyin bu gibi kararnamelerin Meclisi Aliye şevki ve bu gibi meselelerin bilhassa tefsirini talep ediyorlar ki. bendeniz bilhassa tefsire ait olan mütalaalarına iştirak edemiyorum. Diyorlar ki işimize gelen yerlerde, işimize geldiği gibi; gelmediği yerlerde de gelmediği gibi tefsir yapalım. Efendiler, eğer dünyada hukuk namına bir şey mevcut ise Meclisi Âliden böyle bir gün müsbet, ertesi gün menfi, makûs kararnameler çıkması doğru olamaz. Böyle mütenakıs kararlar çıkmasına ihtimal yoktur.

Binaenaleyh bu mütalaa da doğru değildir. Bundan başka kararnameleri .büsbütün keenlemyekûn addedelim diyenler de vardır. Efendiler, zennederim ki şimdiye kadar neşredilen kararnameleri temamen keenlemyekûn addersek – zannederim – müşevveş bir vaziyet almış oluruz. Şimdiye kadar bu kararnamelerin Meclise şevki lâzımdı. Bu kararnamelerin tatbik olunduğu zamanları da nazarı dikkate alarak o vakitlerden beri keenlemyekündür diye bağırmak lâzımdır.

Meselâ kararnameler içinde tdarei Umumiyet Vi-lâyat kararnamesi var. Bugün o kararname ile icraat yapıyorlar, sarfiyat oluyor, varidat cibayet ediliyor. Yine meselâ Tedrisatı tbtidaiye kararnamesi vardır. İşte böyle birtakım kararnameler mevcuttur ki bugün memlekette kanun gibi meridir ve tatbik oluna-gelmektedir. Eğer bütün kararnameleri toptan keenlemyekûn addedelim ve bundan sonra umumî bir kanun yapalım dersek zannederim ki bir çok borçlu kıssın da kalmış oluruz. Bunun en iyisi sırası geldikçe icabeden kararnameleri ortadan kaldırmak ve umumunu birden feshetmemektir Bendenizce Hasan Beyefendinin teklifleri diğer bütük teklifata nazaran şayanı tercihtir.

Şimdiye kadar bu kararname maalesef tatbik olunmuştur. Hiç olmazsa bundan sonrası için vaziyeti kurtarabilmek lâzımdır. Bir an evvel böyle kapalı bir madde ile bu kararnameyi mevkii meriyetten kaldırmak en doğrudur zannmdayım, esasen teamül de vardır. Yani bundan evvel Meclisi Âlice tadil edilmiş kararnameler mevcuttur. Bendeniz Maliye Vekili Beyin fikirlerine iştirak ediyor ve diğerlerinin mütalaalarını doğru bulmuyorum.

HASAN BEY (Trabzon) — Efendim: bendeniz de mütalaatimı usulü müzakere tarzında söyliyece-ğim. Kanun mahiyetini haiz olan kararnameler ve muvakkat kanunlar meselesi ki : Bu mesele İstanbul Meclisi Mebusanında da mevzubahis olmuştur. Kanunu Esasinin maddei malumesi mucibince; Hükümete muayyen mesail üzerinde bazı ahval ve husasa-tı müstacelede Meclisi Millîye Kanuniyeti teklif edilmek üzere muvakkat kararname ile ahkâm vazetmek salâhiyetini veriyor. Fakat bu mukayyettir. Ahkâmı esasiyeye ve hukuku esasiyeye mugayir olmamak gibi hususat şartiyle. Bir iki misal arz edeceğim. Meselâ muvakkat kararname ve kanunlarla Hükümet hiç bir vakit vergi tarhedemez ve böyle kararnameler hiç bir vakitte kanun mahiyetini haiz değildir. Bizim hayatı meşrutiyetimizde bunun bir çok emsali vardır. Maalesef yanlıştır.

HASAN FEHMİ BEY (Maliye Vekili) (Gümüşhane) — Hasan Beyefendi, maalesef zatı aliniz de ve bendeniz de üç senedenberi bunları tatbik edecektik.

HASAN BEY (Devamla) — Maruzatımın zatı alinize taalluku yoktur. Sonra ahkâmı siyasiyemize, hukuku medeniyemize mugayir olmak üzere kararname vazmın imkânı yoktur. Hakikat böyle olunca mevzubahis olan kararname veya kanunu muvakkat-

teki emvali metrükeye tazmine mütallık, hiristiyan-larftn emvali metruke kanunu mucibince; harp içinde yağmaya uğrayan mallarının kendilerine iade için düşmanlarımızın tazyikiyle İstanbul Hükümetinin^ yaptığı mevzubahis olan kararname bizim ahkâmı me-denîyemize tamamiyle muhaliftir ve Mecellem’izle taban tabana zıttır. Maliye Vekili Beyefendinin ret veya ilgasını teklif ettikleri kararname yeni bir şey değildir? Bundan tam bir sene evvel yine Heyeti Vekile kartonlarında böyle bir madde vardı. Adaha’nın istirdadı zamanlarında idi. O zaman bu kararnamenin ilgası ve mevkii meriyetten kaldırılması daha doğrusu reddi zımnında bir madde mevcuttu.

Bunun müstacelen müzakere ve intacını bendeniz Heyeti Vekilede rica etmiş idim. Bunun üzerine Hariciye Vekâleti, o zamanki münasebatı siyasiyemize nazaran mahzuru siyasîsi olacağından bahsiyle bir müddet tehirini ve Heyeti Vekile kartonlarında uyutulmasını teklif etmişti. O zamandan beri bu mesele uyumaktadır. Bilmem ki; Maliye Vekilinin mevzubahis ettiği maddei kanuniye o maddei kanuniye midir? Yoksa onu nazarı itibare almıyarak yeniden tanzim ettiği bir lâyihai kanumye midir? Bu mesele arz etmiş olduğum veçhile bundan bir çok sene evvel mevzubahis olmuş bir meseledir. Bendenizce Ali Cenani Beyin hakkı vardır. Gerek kararnameler gerekse, muvakkat kanunlar Meclisi Millî kuşat edilir edilmez, resen Meclisin ruzanemesine dahil olur. Yeni bir teklife ihtiyaç yoktur. Bu itibarla…

YASİN BEY (Gaziantep) — Biz de, o şekilde toplandık.

HASAN BEY (Devamla) — Bu esas itibariyle kararnamelerin ve kanunu muvakkatlerin kâffesi bizim ruznamemizdedir. Yeniden onun teyidi hükmü veya mevkii meriyetten ilgası için Hükümetten bir teklif vaki olmasını beklemek mecburiyetinde değiliz. Bu hususta Ali Cenani Beyin yerden göğe kadar hakkı vardır. Ancak;

ALİ SURURÎ EFENDİ (Karahisarışarkî) — Meclis ne zaman müzakere edebilirdi? Elzemi, lâzıma •takdim etmek suretiyle çalışmıştır. Bundan yapamamıştır.

HASAN BEY (Devamla) — Belki daha mühim işleri vardır, yapamamıştır. Bu zaman meselesidir. Yalnız Maliye Vekilinin bahsettiği bir hakikat var. Bu kanunun ifade ettiği ahkâm hükmiye ile

alâkadardır. Sulh yakındır. Sulh mesailine başlamazdan evvel bu gibi şeyleri temizlemek lâzımdır. Bendeniz de bu hususta Maliye Veküi Beyefendinin fikrine temamiyle iştirak ederim. Ancak teklif buyurdukları madde gibi ve şekli ret ve ilga gibi olacak olursa o kararnamenin bidayeti tanziminden bu ana kadar olan muamelâtın o kararname mucibince mukayyet olması.icabeder ki; ahkâmı medeniye… «onu reddederiz, reddederiz sadaları» bir kararname olmak itibariyle esasen bu doğru olamaz. Çünkü kararname kanunu muvakkat şeklinde yapılması için kanunu Esasimizin cevaz verdiğisahada değildir. Binaenaleyh bu kararnameyi kökünden çürütmek lâzımdır.

Binaenaleyh maddenin şeklini bendenizce filan tarihli kararname bittetkik B. M. Meclisince reddedilmiştir demek lâzımdır. Daha müstacel kararnameler daha vardır ki; bunlar da Maliye Vekili Beyefendiden istirham edeceğim. Çünkü onlar da sulh mesaîsi ile alâkadardır. – ki o da bazı şimendiferlerin Hükümetçe iştirasına dair yapılan kararnamelerdir -. ki bu da sulhun mevzubahis edildiği bîr zamanda Hükümetin malı olarak görülmesi <• o kararnameler mucibince -> bizim menafiimizin aleyhinedir.

Çünkü o kararnameler mucibince Hükümet malı olarak, Hükümet yedinde bulunan bütün şimendiferlerin bilâbedel onların ellerine geçmesi neticesi çıkar. Binaenaleyh o kararnameleri dahi müstacelen mevkii meriyetten kaldırılmalı. Eski şirket şeklinde, eski vaziyetlerine sokulmalıdır ki; orada vaziyetimiz sahih olabilsin.

Böyle bir iki kararname daha vardır ki onları Meclise bir an evvel sevketmeleri lâzımdır. Bendenizce mesele şundan ibaret kalıyor. Maliye Vekilinin şu fikrine tamamiyle iştirak ediyorum. Fakat ref ve ilga şekliyle değil. Esasen kanunu muvakkat yapılması inkâr olunmayan kararnamelerdir. Binaenaleyh reddi lâzımdır.

HASAN FEHMİ BEY (Maliye Vekili) (Gümüşhane) — Efendim; maksat bu kanun değildir, demekten ibarettir. İster ret kelimesi kullanılsın, ister ref kelimesi kullanılsın, isterse müzakere ettik de kabul etmedik denilsin. Fakat bunun heyeti umumiyesi hakkında müzakere açmaklığın muvafık olmadığım takdir buyurursunuz. Maksat budur. Hasan Beyefendi buyurdular ki, re’t kelimesi kullanalım ki kanunun bidayetinden nihayetine kadar tesiri hukukîsi de zail olsun. Hayır efendiler, olamaz. Kanunu Esasi mucibince ahkâmı refedilinciye kadar tesiri hukukîsi bakidir. Bir çok emvali metruke vardır ki bendeniz onları da düşündüm ve arz ettiğim veçhile maddede yazılıdır. «İşbu tarihli kararname 23 Nisan 1336 tarihinden itibaren mevki meriyetten °refedilmiştir» demiştim. Bidayeten bu şekilde yazdığım halde sonradan bu kısmı çizdim. Bunun tesiri hukukîsini, tesiri kanunîsini düşündüm. Ve bu hususta ahkâmı kanuniyenin müsaadesini göremedim. Şu tarihten itibaren mevkii meriyetten merfudur dediğimiz zamanda fazla olarak bir çok da teşevvüşaı meydana gelecektir ki o vakk ‘daha mütebariz bir surette haricin nazarlarını üzerimize celbetmiş olacağız. Halbuki bugüne kadar iade ettiğimiz- emval pek cüzîdir. Binde yarım nisbetinde olmadığına göre, bunun için de yeniden birtakım teşevvüşat husule getirmekte bir mana görmedim. Onun için bu cümleyi’ çizdim. Mutlak olarak o güne kadar tesiri fıukukîsi tamamen mahfuz ve mazbut kalır. (Değildir sadalari) Müsaade buyurun efendim, şimdi mesele bu kanımun kanun olmadığını ifade etmektir. Ne şekilde ifade ederseniz ediniz.

Şimendiferler meselesine gelince : Şimendiferler meselesinde bendeniz zannediyorum’ ki…

REİS — Sonra söylersiniz.

HASAN FEHMİ BEY (Devamla) — Hayır efendim, kürsüden bu mesele de söylendi. İki kelime ile cevap vereceğim. Biliyorsunuz ki bir tarife meselesi vardır. Bunun için de bendeniz Nafia Vekâletinin bir kaç defa nazarı dikkatini celbettim. Zannederim. Nafia Vekâleti yakın bir zamanda böyle bir lâyiha •ile gelecektir. Şirkete ait olan tarifeyi biz kendi kendimize yaptığımız bir kanun ile altı.misline iblağ ettik. Bundan dolayı Hazineyi yarın sulhtan sonra, beş altı milyon lira borç altında bırakacağız. Diğer bir takım mesail vardır ki. mahrem kararnamenin dai-rei şümulünde bulunan birtakım rüsumu ıczyit ettik fakat hatırımıza gelmediği için bunlar bir madde ile 1336 senesinde , yapıldı, ki bunları fevkalâde harp masrafı karşılığıdır demeği ihmal ettik. Bugün düyunu umumiye karşılığı bulunuyor. Müvazenei Umumiye lâyihasına da o yolda bir madde arz ettim. Çok rica ederim ki o da, bir’an evvel kesbi kanuniyet etsin. Eğer bütçelerin müzakeresi uzayacak olursa ve Müvazenei Umumiye Kanunu sene nihayetine kadar teahhür edecek ise o maddeleri de avans Kanununa zeylolmak üzere Muvazene Encümeninden rica ede-riz, yaparlar, getirirler, kesbi kanuniyet eder. Şimd; bendenizin istediğim bunun kanun olmadığını ifade etmektir. (Hay hay sadalart»)’

ALÎ SÜRURİ EFENDİ (KaraHisarı Şarki) -Hasan Beyefendi bu maddeyi ruznamemizde imic gibi soyuyorlar. Mütalâalarında esasen ruznamemizde mevcuttur diyorlar.

REİS — Müsaade buyurursanız bendeniz de söy-liyeyim. Maliye Vekili Hasan Fehmi Beyefendi bu mesele için geldiler. Birlikte baktık. Anladık ki bu lâyiha henüz AdHye Encümenindedir. Bilmiyorum kendileri hangi lâyihadan bahsediyorlar.

ALİ SURURİ EFENDİ (Devamla) — Aslından bahsediyorlar.

tvEİS — Evet efendim aslı Adliye Encümenindedir Şimdi efendim, ortada bir lâyihai kanuniye vardır. Bir de bu lâyihanın bu gün müstacelen müzakeresi teklif olunuyor. Ali Cenani Beyefendinin sözleri üzerine mesele bir usulü müzakere bahsi açtırdı ve iş bir cmeselei müstehire şekline girdi. Burada bu meselei müstehire şeklinde söz .alan bir çok arkadaşımız var. İsterseniz bu meselei müstehire kararname mi olsun veyahut olmasın diye müzakereye devam edelim. Veyahut arzu ederseniz Hasan Beyefendinin iki teklifi vardır. Bunları reyi âlinize koyayım. Sonra asıl meselenin müzakeresine başhyalım. O zaman kararname gibi mi nedir anlaşılır. Efendim, bendenize kalırsa bu meselei müstehirenin müzakeresinin kifayetini reye koyalım. Eğer tasvibi âlinize iktiran ederse diğerlerini reyinize koyayım.

Efendim; meselei müstehirenin müzakeresinin kifayetini kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın… Müzakere kâfi görülmüştür,

Şimdi Maliye Vekili Beyin iki teklifi vardır. Birisi müstacelen bu meselenin müzakeresidir. Bu gün müstacelen müzakeresini reyi âlinize arz edeceğim. Bu gün şimdi müstacelen’ müzakeresini kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın… Kabul edilmiştir.

Bu meselenin ilk defa hasbellüzum hafiyen müzakeresini teklif ediyorlar. Bunu kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın… Kabul edilmiştir.

O hakle müzakereye başlıyoruz. Teklif buyurduğunuz maddei kanuniyeyi lütfen veriniz. Efendim, bir defa kanunun heyeti umumiyesini okuyalım. Kanun Sureti fi görülmüştür,

Şimdi Maliye Vekili Beyin iki teklifi vardır. Birisi müstacelen bu meselenin müzakeresidir. Bu gün müstacelen müzakeresini reyi âlinize arz edeceğim. Bu gün şimdi müstacelen’ müzakeresini kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın… Kabul edilmiştir.

Bu meselenin ilk defa hasbellüzum hafiyen müzakeresini teklif ediyorlar. Bunu kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın… Kabul edilmiştir.

O hakle müzakereye başlıyoruz. Teklif buyurduğunuz maddei kanuniyeyi lütfen veriniz. Efendim, bir defa kanunun heyeti umumiyesini okuyalım. Kanun Sureti

Madde 1. — Ahar mahallere nakledilmiş eşhasın tasfiyeye tabi tutulan emvali hakkındaki 6 Rebiyüla-hir 1338 ve 8 Kânunusani 1336 tarihli kararname mevkii meryetten refolunmuştur.

Madde 2. — İşbu kanun tarihi neşrinden itibaren meriyülicradır.;

Madde 3. — İşbu kanunun icrasına Heyeti Vekile memurdur.

REİS — Efendim, müsaade buyurursanız bir şey daha arz edeceğim. Malumu âliniz geçen gün bunun gibi bir şey çıkmış idi ki bütün hüküm bir madde idi.

Bunda da arzu buyurursanız heyeti umumiyeyi ve maddeyi birlikte müzakere edelim. Binaenaleyh heyeti umumiyesini…

HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum) — Öyle olmaz, heyeti umumiyesi kabul edilmiş olur. Bu suretle reye koymayınız.

REİS — Şimdi maddelere geçilmesini reye koyacağım.-

Maddelere geçilmesini kabul edenler lütfen ellerini kaldırsın. (Maddelere geçilmiştir.)

MÜFİT EFENDİ (Kırşehir) — Efendim, ahar mahallere naklolunan eşhas hakkındaki muvakkat kararnamenin ilga edilmesine dair Maliye Vekâleti tarafından teklif olunan bir maddei kanuniyeyi bendeniz hiç bir zaman varit göremiyorum. Çünkü teklif olunan kanun ya bir meseleyi âmirdir veya bir meseleyi ilahidir. Ya bu meseleyi bu kanun mucibince yapacaksınız veyahut yapılmakta olan iş yapılmayacaktır. Müspet menfi iki teklifi havidir. Şimdi Maliye Vekili Beyin teklifi bu kararname hükmünün ilgasının kabulü ve onun ortadan kaldırılmasını muciptir. Bendeniz diyorum ki ortada hükmünün ilgasına ve kendisinin kaldırılmasına dair bir kanun yoktur.

YASİN BEY (Gaziayıntap) — Vardır efendim.

MÜFİT EFENDİ (Kırşehir) — Merhamet ediniz efendim. Çünkü hukuku tasarrufiyeye taalluk eden kavanin, vergilere taalluk eden kavanin; Kanunu Esasinin 36 ncı maddesi mucibince Meclisi Mebusanca, Meclisi Âlice müzakere edilmedikten sonra kanun şeklinde ortaya konulamaz ve kararname ile tatbik edilemez.

BİR MEBUS BEY — Edilenler ne oldu?

MÜFİT EFENDİ (Devamla) — Efendim, diğerleri böyle yapıldı diyerek bunlar da böyle yapılamaz ve biz böyle bir hataya düşemeyiz. Şimdi…

REİS — Muhavere oluyor, müzakereyi kesmeyin, rica ederim.

MÜFİT EFENDİ (Devamla) — Meri olan Kanunu Esasinin 36 ncı maddesi «Meclisi Umumi münakit olmadığı zamanda Devleti bir muhtardan veya emniyeti umumiyeyi halelden vikaye için bir zarureti mühimme zuhur ettiği veya bu bapta vazına lüzum gördüğü kanunun müzakeresi için Meclisin celbine vakit müsait olmadığı halde Kanunu Esasi ahkâmına mugayir olmamak şartiyle muvakkat bir kararname çıkar Bu da Meclisin ilk içtimaında tasdik ettirilmek üzere kendisine verilir,» diyor. Şimdi ahar mahallere nakledilen eşhasın emvalini idare etmek hususunda 1338 Rebiyülahir ve 1336 Kânunusani tarihli olan bu kararname rica ederim devleti bir muhataradan mı kurtarıyor? Rica ederim, Devletin siyaseti hususunda siyasi bir ehemmiyeti mi haizdir? (Elbette sesleri.) Müsaade buyurun; Kanunu Esasinin 36 ncı maddesi hüküm ve kuvvetinde ve onun dairei şümulünde olduğuna Meclis karar verirse elbette benim mütalaatımı dinlemeğe mecburdur. Ben diyorum ki mu mesele Kanunu Esasinin dairei şümulünde değildir. Efendiler, emvali metruke kanunu varken yani gaip hakkında ahkâmı umumiye bizim elimizde mevcut iken tagayyüp eden bir adamın malı ne suretle idare edilecek ve ahkâmı medeniyede ve kita-bülmefkut ismiyle bir babı mahsus varken ve ahkâmı umumiye meydanda iken, bu ahkâmı umumiyeye muhalif olarak ve Devletin menafiine mugayir ve ayrıca Devletin zararını tazminini mucip bir kararname var diye kabul edecek bir şahıs tasavvur edemem. Hatta efendiler, edilmiş edilmemiş olduğunu yine isapat edeceğim

Bu Mecliste geçen sene emval üç encümenin iştirakiyle Emvali Metruke Kanununu müzakere etmek üzere Hükümet bir kanun daha teklif etti. Tasfiye Kanununu, Emvali Metruke Kanununu müzakere etmek için Hükümetin teklif ettiği o lâyihayı üç encümen bir araya gelerek müzakere etti ve dedi ki ahkâmı umumiye mevcuttur, bu gibi mevkuflar hakkında ve onların emvali hakkında cereyan edecek muamele, mahakimdeki ahkâmı umumiyeye tabidir. Binaenaleyh böyle bir kanunun mevcudiyetini Meclis zabıtlarına geçirip te böyle muhalifi esas kanunlar kabul edemez dedi. Bilâhare Hükümet bu kanunun müzakeresine lüzum yoktur, dedi, aldı götürdü. Maliye Vekili sabıkı Hasan Beyden sual ettim. Belki bendenizin burada bulunmadığım bir zamana tesadüf etmiştir. Böyle Emvali Metruke Kanununu Meclise getirdik ve kabul ettirdik dedi. Böyle bir kanun vardır diyor. Rica ederim, emvali metrukeye dair, tasfiyeye ait olan kanun bu meclisçe kabul edildikten sonra rica ederim bu kararnamenin hükmü kalır mı? Kalmaz mı? Bu Meclis bir Emvali Metruke, bir Tasfiye Kanunu kabul etmiş, ortaya koymuş. O kanuna muhalif olan bir kararname vardır diye tekrar verir de onu ilgaya tasaddi ederse onu rica ederim, evvelce verdiği kararları (tetkik etmiyerek, düşünmeyerek yeniden karar vermiş olur. Binaenaleyh kararname yoktur. Yok olan bir meseleyi ilga etmek esasen caiz değildir. Binaenaleyh vücudu olmayan şevin heyeti umumiyesinin reddi lâzımdır.

MUSTAFA SABRI EFENDİ (Siirt) — Mahkeme ilâm vermiş, meseleden haberimiz yoktur. Nasıl olur?

HAKKI HAMİ BEY (Sinop) — Efendim, kararnameler Meclise ne yolda, gelir diye bar şey arz et-miyeceğim. Çünkü rüfekayı kiram bu hususta lâzım gelen şeyleri söylemişler. Ancak 16 marttan sonra istanbul Hükümetince mevkii meriyete vazedilen kararnamelere nazaran bundan evvel mevcut kararnameler Meclisçe tasdik edileceği evvelce ilân edilmiş demektir. Yani 16 mart 1336’dan sonraki kararnameler ne olursa olsun yani Büyük Millet Meclisinin malumatı haricinde olan ve arzusuna mugayir ve esasen gayri meşru olarak ifayı vazife ettiğine karar verdiği İstanbul Hükümetlinin kararlarını gayri mevcut addetmiştir. Bir kanun ile bunu bütün dünyaya ilan etmişti. O vakit tasdik etmemekle onların yani kararnameler hakkında Kanunu Esasi ahkâmı dairesinde muamele icra edileceğini söylemiştir. Şu halde bizim yapacağımızı Meclisi Âliden geçmemiş olan kararnameler hakkında Kanunu Esasinin gösterdiği yol dairesinde muamele yapmaktır. Kararnamelerin kâffesi ruznamede değildir. Fakat Meclis şimdiye kadar bunlarla iştigal edememiş. Pekâlâ biliyoruz ki Meclisi burada teşkil ettiğimiz zamanda bu gibi kararnamelerle uğraşacak zamanda değiliz. Ordu vü-cude getirecek, düşmanı atacak gibi mesaili hayatiye ile uğraşırken yapılmış olan bazı kararnamelerle uğraşmak için bittabi zaman bulamamıştır. O zaman vakit bulmamıştır diye kararnameler kanun değildir demek de doğru değildir. Bu itibarla o kararnameler Kanunu Esasi mucibince ruznamededir. Maliye Vekili Bey de bugün böyle bir kararnameden bahsediyor. Ruznamede Kanunu Esasi mucibince bulunması iktiza eden bütün bunların mutlaka mevkii meriyetten refi lâzım gelir. Şimdi bunu ne suretle refe-delim, mesele buraya geliyor. Bendeniz bunun için yani initacı için bir takrir verdim. Fakat ne yolda •intaç edilmelidir? Mesele buradadır. Kararnameler mevkii meriyetten refedildi denemez. Malumu âliniz kararname unvanını taşıyıp kanun olmak için lâzım gelen eşkâlderî geçmemiş yani merasimi kanu-niyesi temamiyle ifa edilmemiş ve kanuniyeti tasdik edilmemiş olduğu cihetle kanun şeklinde olmıya-caktır. Bittabi henüz Meclisin tasdikine iktiran etmeyen ve fevkalâde ahvalin dcabettirdıiği bir kanun kararname suretiyle ifade ediliyor ki bu ya kabul edilir ya reddedilir.

Bu kararnamelerin bir kısmı vardır ki kabulü zaruridir. Bu gibi kararnameler yapılır. Kararnamenin neşri ile mesele biter. Mesuliyet doğrudan doğruya Heyeti Vükelâya aittir. Meclisçe kararname kabul edilir. Fakait mesele doğrudan doğruya o Heyeti Ve-kileye tevdi edilir. (Kararnamelerin bir ‘kısmı vardır ki tadil edilir, veya reddedilir. Ne yapılırsa yapılır. işte bu da reddedilmesi Ijzım gelen kararnamelerden birisidir. iBu kararname denilecek ki şimdiye kadar tatbik edilmiş, şimdiye kadar tatbik edilmek suretiyle yapılan bir fenalık varsa doğrudan doğruya bu kararnameyi neşreden Hükümete aittir, inşallah ne vakit İstanbul’u ve Trakya’yı da ele geçirir Misakı Millî dahilinde istiklâlimizi elde edersek bu kararnameleri neşrederek fenalık edenlerin hukukunu onlar-dan isteriz. Mesele budur. Onun için bunu ‘bu suretle reddetmekten ise böyle bir maddei kanuniyeyi refetmekten ziyade şu tarihli kararname tetkik edildi. Bu ahkâmı esasiyemize mugayir ve millete bir çok mazarratlar ika ettiği anlaşılmıştır, diye esbabı mucibe dermeyan edilerek kanun reddedilir ve hem de usulüne muvafık bir şekilde kanunun orta yerden kaldırılmış olmasına kaniim. Bendeniz bir takrir verdim. Bunun intacı ve buna benzer memleketin me-nafiini muhil ne gibi kararnameler varsa bunlar listesi ile birlikte tetkik ve intaç edilmek üzere Meclise (bildirilmesi istirham ettim. Bu takririmin reye vazını ve kabulünü rica ederim.

NECATI BEY (Erzurum) — ‘Meselenin nevakısı noktai nazarından bendeniz maruzatta bulunacağım. Biz bu kararnameyi ortadan kaldırmakla bunu acaba sulh masasında refetmiş olacak mıyız? Şüphesiz ola-mıyacağız. Onun için şu şekilde, şu usuldeki kararname müfit değildir, bununla uğraşacak mıyız? Me-nafii memleketin hallini müşir bir kanun teklif olunsun, o da tetkik edilsin (müntic bir teklif alsın gelsin ve o da sulh esnasında mukabil teklif atımızı müşir bulunsun.) Ancak bu şekilde olursa müsmir bir netice verebilir. Yoksa haydi bir kararla kaldırdık, bundan ne olacak? Mademki beyneddüvel bir mesele olmuş, sulh masasında mevzubahis olacaktır. Herhalde bu mukabil teklif atımızdan biri olmalıdır.

HÜSEYİN AVNÎ BEY (Erzurum) — Efendim, Basri Beyefendi maruzatımı iyi anlıyamamışlar. Bendeniz 36 ncı maddei kanuniyeyi keyfimize göre tefsir edelim demiyorum. Ancak Devlet ve Millet için mahzı zarar olan kanunların bugünden tefsiri lüzumunu dermeyan etmiş ve ^bunların 36 ncı madde dahilinde olmadığını arzetm’istkn. Halbuki buyurdular ki istediğimiz gibi kararnameyi kullanalım, yanlış anlamamışlar, bunu tashih etsinler. Sonra bu emvali metruke kanunun hangi hisle yapıldığını biliyoruz.

Maliye Vekili de bugün bu kanunun ilgasını teklif 1 ediyor. Halbuki ilga itibariyle bugüne kadar bu ke-makân devam edecektir ve bunun tahtında diğer ka-vaninle 36 ncı maddenin dairei şümulünü tevsi etmiş oluruz. Bu maddenin, 36 ncı maddenin, dairei şümulünde değildir, diye reddedersek evvelce yapılan muameleyi kabul etmekle beraber kendimizi bağlamayız. Tashih edeceğimiz bir takım ‘kavanin vardır. O kanunlarla bağlanmamak için demin de arz etmiştim, bunu şu şekilde reddetmekten başka bir şey yoktur. Bu kanun 36 ncı maddenin dairei şümulü dahilinde olmadığı halde yapılmıştır. Tabiî Meclisin ruzna-mesi meyanında bulunması dolayısiyle reddetti. Daha buna mümasil ileride pek çok şeyler çıkacaktır. Kendinizi bununla bağlamayın. Bundan evvelkini bir hukuk diye tanıdığınız zaman 36 ncı maddenin dairesini kabul etmiş olursunuz. Ve azîm bir hataya düşmüş olursunuz. Manası kalmaz. Fakat ne var? İdarei Umumiyei Vilâyat belki memleketin faidesi ieabatın-dandır. Bugün buna göz yumarak belki kalmıştır, belki unutmuşuzdur, yahut sırası gelmemiştir. Buna göz yumarız. Fakat hakimiyetimizi zararlıyacak hu-susatta ecnebilerin tesiriyle yapılmış kanunları her halde reddederiz. Her halde arz ettiğim noktadan dolayı reddjni teklif ederim. Bu hususta bir takririm de vardır.

ALt CENANİ BEY (Gaziayıntap) — Efendim, Hüseyin Beyin bahis buyurduğu mevcut kararnamelerin hemen ‘kısmı küllisi 36 ncı maddeye muhaliftir. Halkın sureti tasarrufiyesirıe, emvali melrüTceye taalluk eden kanunlar neşrolundu. Bunlar kamilen Kanunu Esasinin 36 ncı maddesinin dairei şümulü haricindedir. Evvelki kavanlnin mukayyet olması şartı; yi e bu kanunları kabul etmiş oldu mu? Verecek mi bunlara? Bu katiyen varit olamaz, bunlar muvakkattir. Yine nizamnamei dahilî mucibince Meclisin ruz-namesindedir, istenildiği zaman müzakeresi icra edilir, kabul veya reddolunur. Reddolunacak kanunlar için evvelce bir usul ittihaz edilmiştir. Her hangi kanunun Heyeti Celilece reddi takarrür ederse bir karar yazılır, falan kanun reddedilmiştir, denilir. Bugün mevcut düsturların içerisinde belki böyle 40 – 50 tane kararname vardır. Reddolunmuştur, maddei kanuniyeye lüzum yoktur. Buna dair bir takrir yazdım. Kararnamenin şeklini gösterdim, takdim ediyorum. ‘Bir de Erzurum Mebusu Necati Beyin bir fikri vardır ‘ki bendeniz o fikre de taraftar değilim. Diyorlar ki bu kanunu mevkii meriyetten kaldırmakla (bunu kaldırmış olamayız, mesele beyneddüvel bir şekle girmiştir. Binaenaleyh esasen burada müzakere edilmesi doğru değildir. Bendeniz bu meselenin doğrudan doğruya milletin menafiine müteallik “bir mesele olduğuna kaniim. Hiç bir zaman düveli itila-fiye ile sulh masasında böyle bir şeyi müzakere edemeyiz. Çünkü istiklâlimize manidir ve katiyen beyneddüvel bir mesele değildir. Bu katiyen sulh masasına giremez. Hâkimiyetimize münafidir. Binaenaleyh bu fikir de katiyen merduttur.

ZEKÂ t BEY (Adana) — Efendim; bendeniz de Ali Cenanı Beyi teyiden beyanı mütalaa edeceğim. Müfit Efendi Meclisçe kabul edilmiş bir emvali metruke kanunu bulunmasından dolayı ayrıca mevzubahis olan bir kararnamenin bir kararname ile veya bir maddei kanuniye ile refine hacet olmadığını ve bunun zaten kendi kendine mefsuh olduğunu söylediler. Halbuki mevzubahis olan Emvali Metruke Kanunu. yanı geçenlerde Meclisi Âlinin kabul ettiği Emvali Metruke Kanunu, evvelce mevcut olan tasfiye kanununun yerine kaimdir. Bu şimdi refi istenilen kararname ise bütün bütün başka şeydir. Yani Meclisi Âli bu emvali metruke kanununu kalbul etmiş olmakla mevzubahis olan kararnameyi refetmliş değildir. Bunlar ayrı ayrı şeylerdir. Malumu âlileri evvelce bir tasfiye kanunu vardı. Bu tasfiye kanununa tevfikan o emvali metruke müzayede edilmiş ve satılmıştı. Sonra ihtimal ki bir tazyiki haricî ile İstanbul Hükümeti o emvali metruke kanunu mucibince satılmış, ahalii İslûmiye eline geçmiş olan emvalin her kimin yedinde bulunursa bulunsun bilâ’bedel elinden alınarak sahibi evvellerine iadesi hakkında Hükümetin neşrettiği kararnamedir ki şimdi mevzubahis ediliyor. Binaenaleyh o tasfiye kanununun yerine kam olmak üzere Hükümetin bu defa ahvali harbiye sebebiyle mevkilerinden uzaklaştırılmış olan eşhasın emval; metrukelerinin ne suretle müzayede edileceğine dair kabul olunan kanun şimdi mevzubahis olan kararnamenin refini mucip değildir. Çünkü o başka bir kanundur. O bütün bilmüzayede satılmış olan emvale zilyet bulunanların ellerinden alınarak sahibi aslilerine bilâ’bedel verilmesine aittir. Kararname olmakla Meclisin ilk teşekkülünde Hükümet tarafından teklif olunarak kanuniyeti tasdik veyahut reddedilmesi lâzım gelirdi. Şimdiye kadar bu teklif edilmedi ve Hükümet de bittabi kararnameyi kanun olarak da teklif edemez. Ancak kararname mevcut olduğuna ve mevkii meriyette bulunduğuna ve bazı yerlerde tatbik de edilmiş olduğuna göre refi lâzım gelir. Bendenizce ahseni tarik Ali Cenanı Beyin buyurdukları gibi bir kararname ile falan tarihli kararname bilm’üzakere reddedilmiştir demde lâzım gelir. Zaten Hükümet bunu teklif etmeye meöbur idi. Elyevm mevcut bulunması Meclisi Âliye teklif edilmesi mevkiindedir. Bittet-kik refedilrniştir demekle mevkii meriyetten kalkmış oiur. Yoksa böyle bir şekilde ıskat edilmeden, demin buyurmuş oldukları veçhile emvali metruke kanununu kaibul etmiş olmakla Meclisi Âli bu kanunun refini de şey etmiş olmuyor. Onlar ayrı ayrı şeylerdir. Elyevm tehcir kabul edilmiş olan ve bundan sonra edilirse ve edilecek olanlar ve ahvali harbiye ve siyasiye ile me’valarını terketmiş olanların emvallerinin sureti müzayedesine veyahut sureti idaresine dair evvelce mevcut olan tasfiye kanunun yerine kaim oluyor. Bu tasfiye kanunu ise o gibi emvalin sahipleri yedinden ıbilâ bedel alınarak sahibi aslilerine iadesi hakkındadır ki bunun tabiî refi lâzımdır. Kararname olduğuna göre yine buyurdukları gibi bir kararname ile refedilrniştir diye Hükümete tebliği lâzım ‘gelir.

HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum) — Ret için esbabı mucibe ne olacak?

YASİN BEY (Gaziayıntap) — Hakikaten Maliye Vekili Bey bu kanunu yaparken bir de esbabı mucibe göstermeli idi. Fakat her hangi bir vekilin, her ihângi bir arkadaşın hakikaten böyle siyaseti devleti, rnenafii devleti zarardide eden ve böyle bir kanunun ref ve ilgası teklif olunur olunmaz bir takım hukukçu arkadaşlar efendim, falan kanunun şu maddesin- I de şöyle bir şey vardır, şu şekilde gidilmesi lâzım igelir? Falan kararnamede böyle gidilmesi lâzım gelir diye çıkarlar burada söylerler. Şu kararname ile bir çok emvali metruke satılmaktadır. Hakikaten bu hususta bir çok muamele yapılmıştır. Bir de Maliye Vekili kendi parası gibi almış vermiştir. Hatta bir I çok köylerde ‘bililtizam ‘bir çok kimselerin toptan I yekûn alınmış ve toptan da Maliye Vekili almış masraf etmiştir. Bazı arkadaşlarımız şimdi bunu refeder- I sek bundan evvelki muamele ne olacaktır, diyorlar. I Bu olmuştur efendiler. Ayrı bunun için müzakere ce- I reyan etse içinden yine çıkılmaz. Maliye Vekili de I senelerce uğraşsa yine içinden çıkamaz. Bunu bir şek- I le, usule bağlamaktan ise ıbunu falan usulde, falan şey de dey ipte müzakere etmektense Maliye Vekili- I •nin göstereceği kararname veya esbabı mucibe ile I şundan dolayı, yani şu kararnameyi, şu emvali met- I rukeyi daha salim ‘bir mecrada yürütmek için mazarratı görülen şu kararnamenin reddi veya ilgası I yolunda maddei kanuniyeyi Maliye Vekili Beyefendi I tasrih ederler ve bu da ortadan çıkar. Yoksa bir usu- I le ‘bağlarsak bir şey intaç edemeyiz.

REİS — Efendim; müzakerenin kifayetini reyi I âlinize arz ediyorum. Kaibul edenler lütfen ellerini I kaldırsınlar… Kabul edilmiştir. Efendim,, bu madde-I ye taalluk etmek üzere iki takrir vardır. İkisi de aynı I mealdedir. Gaziayıntap Mebusu Ati Oenani Beyin I takririni okuyoruz : I Riyaseti Celileye

I Ahar mahallere nakledilmiş eşhasın tasfiyeye tabi tutulan emvali hakkındaki 16 Rebiyülaıhir 1338 ve 3 Kânunusani 1336 tarihli kararname Kanunu ‘Esasinin 36 ncı maddesinin dairei şümulü haricinde olduğundan reddedilmiştir. Balâda muharrer kararnamenin kabulünü teklif ederim. I Gaziayıntap Mebusu

Ali Cenan i REİS — Efendim, Mardin Mebusu Necip Beyin takririni okutuyorum.

Riyaseti Celileye Cereyan eden müzakerata nazaran zirdeki maddenin kabulünü teklif eylerim.

Mardin Necip

Ahar mahallere nakledilen eşhasın emvaline dair 8 Kânunusani 1336 tarihli kararname Kanunu Esasinin 36 ncı maddesinin dairei şümulünde olmadığından reddedilmiştir. 14 Eylül 1338

REİS — Görüyorsunuz ki ikisi de ayni mealdedir, efendim.

HASAN FEHMİ BEY (Gümüşhane) — Reis Bey; müsaade ederseniz bu iki takrir hakkında iki kelime söyliyeyim. Bendeniz reddedilmiş, refolunmuştur kelimeleri üzerinde tevakkuf edecek değilim. Refedilrniştir, reddedilmiştir kelimeleri kullanılsın. Yalnız her iki takrir üzerine celbedeceğim Kanunu Esasinin 36 ncı maddesinin Heyeti Vekiieye, Hükümdara verdiği salâhiyete tevafuk etmediği için reddedilmiştir diye bunu esbabı mucibe olarak kabul edersek ki asıl tehcir meselesi ve binaenaleyh tehcirden sonra yapılan tasfiye kararnamesi ki tasfiye kanunu makamına kaim olmak üzere onların dahi gayri meşruiyetini bu esbabı mucibe ile kabul etmiş olursunuz. Bunun için arkadaşlardan çok rica ederim, esbabı mucibeyi değiştirsinler. Çünkü tehcir için bizim etimizde götürü olarak şu veya bu kumandanın, Hükümet veya millet veyahut memur bir tehciri yapmış şeklinde gösterilmemiştir. Doğrudan doğruya gösterilen lüzum üzerine Hükümet kanun vazederek Kanunu Esasimize istinaden bir kanun vazederek tehciri yapmıştır, yolundadır. Müdafaatımız, Avrupa’ya karşı böyledir. Bunun için davamızı çürüten esbabı mucitbeyi burada kullanmıyalım. Esbabı mucibenin değişmesini teklif ediyorum. Bendeniz daired şümulünde midir, değil müdir? Esba’bı muorbede istanbul’a düveM ecnebiye girdikten sonra Hükümete şöyle ‘bir şey yapacaksınız, Hıristiyanların hukukuna taalluk eden mesail, Devletin emniyeti dahiliyesine ait bir mesele olduğunu hepimiz takdir ediyoruz. Kararnameyi salâhiyeti kanuniye noktai nazarından tetkik ettiğimiz vakit esbaibı mucibe yoktur. Esbabı reddi, erbabı mucibeyi başka yerden arıyalım veyahut bu kanun mevkii meriyetten kaldırılmıştır veyahut reddedilmiştir, diyelim. Esibaibı mucibeyi geri alalım.

ıBASRİ BEY (Karesi) — Efendim; müsaade buyurursanız bir sual soracağım.

HÜSEYİN AVNİ BEY (Erzurum) — Bu davaya bundan başka esbabı mucibenin imkânı yoktur. (Vardır sadaları)

Hüseyin Beyin buyurduğu diğer kararnamelere gelince : Acaba diğer kararnamelerin Heyeti Celile-ce reddedilmiyeceği ne malum? Bugün ruznamemiz-de muallaktadır onlar. Bizim işimize ‘bugün geliyor, onu da reddederiz. Esbabı mucibesiz bu kanunun çıkmasına imkân yoktur. Bahusus bu kanun demin Hoca Müfit Efendinin buyurdukları gibi Heyeti Umu-miyemizde ‘böyle (bir kanunun yapılması merduttur. MÜFİT EFENDİ (Kırşehir) — Abestir. HÜSEYİN AVNİ BEY (Devamla) — Arz ettiğim gibi bu kanuna bu esbabı mucibeden başka bir esbabı mucibe bulmak da imkânı yoktur. Sonra buyurdukları meseleleri de belki onları da refedeceğiz. REİS — Efendim; müsaade buyurunuz. Takrirler okunduktan sonra Maliye Vekili Bey de gayet derin bir şey izah ettiler. Hakikaten bu mesele herkesin fik rini kurcaladı. ‘Bendeniz usulü müzakereye ait söylüyorum, af ‘buyurursunuz. Mesele tavazzuh etmemiştir. Encümene gitmesi lâzım olan bir meseledir. ‘Bendeniz nizamnameyi hatırınıza getireyim de ondan sonra müzakereye devam edelim. Buyurunuz Refik Şevket Bey.

REFİK ŞEVKET BEY (Saruhan) — Hüseyin Avni iBeyin istinat ettiği nokta Hasan -Beyin de izah et-tiği veçhile bizim için katiyen bu kanunun reddine esbabı muoibei hakikiye olamaz. Hüseyin Avni Bey ‘bir nokta tutuyor, diyor ki : Bu kanun Heyeti Ve-kileye verilen salâhiyet mucibince çıkarılmıştır. Bir madde değildir ve bu mevad bizatihi esbabı muci-bede bendeniz çok temenni ederim ki reddini veya rafind veya ilgasını müzakere ettiğimiz ‘bu kanun elimizde olsa idi…

HASAN BEY (Trabzon) — Uzundur. REFİK ŞEVKET BEY (Devamla) — Uzun olduğuna nazaran bendeniz Hasan Beyden aldığım bir fikri i’btidaıiyeye binaen en kuvvetli esbabı mud’beyü bulabilirim. Maatteessüf bendeniz bunu okumadım. Onun tecarübünden istifade ederek söylüyorum. Eşhasın emvali Hükümet tarafından alınmış ise bu kanun mucibince mercilerine, sahiplerine iade olunacak. Eğer sahipleri yoksa o adamların mensup olduğu cemaata verilecek tarzında böyle bir kayıt varmış. (Vardır sadaları) Efendiler eğer bu kanunda mevcut ise, eğer buna kanaatiniz varsa ki – vardır – o halde ahkâmı siyasiye ve şeriyemize ve bütün muamelâtı idariyemize muhalefetinden dolayı gayri kabili ten-fiz ve icra bir kanundur. Çünkü bilâvelet vefat edenlerin emvali umumiyesi doğrudan doğruya bizim esasatımıza nazaran beytülmale verilir. Bu kanun ahkâmı siyasiyemize bizatihi muhaliftir, ahkâmı siyasiyemize muhalefetinden dolayı da merduttur.

ALİ CENANİ BEY (Gaziayıntap) — Esasını bilmediğimiz bir kanun nasıl müzakere olunur.

MÜFİT EFENDİ (Kırşehir) — Esasa girmiyoruz.

REFİK ŞEVKET BEY (Devamla) — İşte

ALİ CENANİ BEY (Gaziayıntap) — Kanunu reddetmek için esbabı aramıyoruz. Bunu bulmak için kanunu bilmek lâzımdır. Onun için bir kanun getirelim veyahut maddelere girmiyelim.

REFİK ŞEVKET BEY (Devamla) — İkinci madde; Necip Beyin verdiği takrirle Hüseyin Avni Beyin izahatı, Heyeti Vekilenin salâhiyeti dahilinde değildir. Efendiler; Kanunu Esasinin o maddesinde muhatara tabiri vardır. Kanunu Esasiyi tefsir salâhiyetini haiz olan Ayan ‘Meclisi veyahut her hangi bir Meclis muhataranın neden ibaret olduğunu tespit etmiş olsaydı Hüseyin Avni Bey der iki ki; bu kanun esbabı muhatara teşkil etmez. Çünkü muhataranın manası şudur, demek lâzım idi. Halbuki onu demiyor. Muhatara tabirini Heyeti Vükelânın nazarı itibara alarak kararname çıkaramaz, diyoruz. Bende-nizce muhatara üzerine mesuliyet alan Vükelânın takdirine vabestedir’, Bilmüzakere kararname çıkaran Heyeti Vükila, Heyet huzurunda isbat ederse kararnamenin meriyeti iktiza eder. Edemiyecek olursa reddi lâzım gelir. Bu esbabı mucibe zayıftır. Diğerlerine de şâmil olmak lâzım gelir. Bunu kabul edersek her birisini o noktadan muhakeme ederek ilgası lâzım gelir. Hukuku esasi ye mi ze münafi olmasından dolayi ıbu kanunun reddi lâzımdır. Esbabı ınucibeye lüzum yoktur. Esibaibı muci’besini gelsinler zabıttan öğrensinler.

ÎLYAS SAMİ BEY (Muş) — Esbabı Mucibe mecburiyeti nereden geliyor? Rica ederim.

IBASRl BEY (Karesi) — Efendim, müzakere çok uzadı. Bendeniz bir şey anlamak istiyorum. Memaliki meşgule – ki şimdi lehülhamd ihtihlas edilmiştir – bilhassa Yunanlılar geldikten sonra bu menhus kararname hem de pek şiddetli bir surette Yunan hükümeti tarafından oradaki Hükümet namı altında çalışan adamlara tatbik ettirilmiş. Bilhassa bizim livamızın bu yüzden fevkalâde zarar gördüğünü işitiyoruz. Şimdi dedik ki böyle bir kararname yoktur veya ilga edilmiştir. Pek âlâ. Yoktur diyecek olursa fena bir surette tatbik olunan yerlerden daha fena bir surette bu kararnamenin tatbik olunduğu yerlerde bugünkü Müslümanların vaziyeti ne olacak?

HASAN BEY (Trabzon) — Ahkâmı umumiye mucibince mallarına sahiptir.

İBASRİ BEY (Karesi) — Benim sualim budur. Yani bir takım müthiş tatbikat yapılıyor. Bu kanun mucibince, Müslümanların hakkı yoktur mu denilecek? Buraya bir şey daha yapmalı ki bu tatbikat keenlemyekûn addedilsin. Eğer buna imkân varsa bunu yapalım.

HASAN FBHMt BEY (Maliye Vekili) (Gümüşhane) — Efendim; bendenizin anladığım Basri Bey arkadaşımız düşman işgalinden sonra bunu elinde bir serrişte ittihaz ederek müthiş bir surette Müslümanlar üzerinde tatbikat icra edilerek Müslümanlardan alıp gayrimüslimlere bu kanun namı altında vermesinden ibarettir. Bendeniz zannediyorum ki işgal altına geçen bir memlekette idaremiz durduğu zaman kanunlarımız da durmuştur. Düşman bizim kanunumuza istinaden her ne yapmış olsa dahi hükümsüzdür.

BASRİ BEY (Karesi) — Bu mütalaaya Meclis de iştirak eder değil mi?

HASAN FEHMİ BEY (Devamla) — Pek tabiî değil mi efendim. Düşmanın girdiği memlekette yaptığı muamelâtın meşruiyetini kabul etmek değil, meşru kelimesini telaffuz edecek bir arkadaş bile tasavvur edemiyorum.

RBÎS — Efendim; Ali Cenani Bey takrirlerini tashih ettiler. Yani bu maddenin tadiline dair. Öteki de aynı mealdedir. Yalnız birisini reye vazedeceğim. Tekrar okuyorum :

Riyaseti Celileye Ahar mahallere nakledilmiş eşhasın tasfiyeye tabi tutulan emvali hakkındaki 16 Rebülahir 1338 ve 8 Kânunusani 1336 tarihli kararname reddedilmiştir.

Balâda muharrer kararnamenin kabulünü teklif ederim.

Gazi ayı ntap Mebusu Ali Cenani

REİS — Efendim; kabul edenler lütfen el kaldırsın. Takrir ekseriyeti azime ile kabul edilmiştir.

Bu takrir kabul edilmekle kararname reddedilmiştir. Şimdi meselenin şekli kalıyor.

Henüz cclsei hafiyede olduğu için tamamen kesbi katiyet etmiş değildir. Demin Maliye Vekili Beyin gösterdiği lüzum üzerine müzakereyi celsei hafiyede kabul etmiştiniz. Tabiî celse âleniyeye intikal edince kararnameyi bir arkadaş teklif etmiş olacak, kâtip bey tarafından okunacaktır. Bendeniz de reye vazedeceğim. kabul edeceksiniz; mesele bitecektir. (Doğru sesleri) Bu suretle mi olacak?

ALİ SÜRÜRİ EFENDİ (Karabisarışarkd) — Karar şeklinde mi çıkacak?

REİS — Karar şeklinde.

HASAN FEHMİ BEY (Maliye Vekili) (Gümüşhane) — Efendim; alenî celsede bir arkadaş bir teklif verir, o arkadaş falan tarihli kanunun müzakeresini teklif ederim der, okunur, reye konur, arkasından da bu takrir okunur, kabul edilir veya reddedilir gider. (Teklifi kim edecek sesleri)

REİS — Efendim; teklifi kim edecek deniyor.

HASAN FEHMİ BEY i M a! i ye Vekili) (Gümüşhane) — Efendim; bendeniz teklif ederim.

REİS — Şimdi celsei hafiye için olan mesele bitmiştir. Celsei hafiye bitip, aleniye geçilmesini kabul edenler lütfen el kaldırsın… Kabul edilmiştir. Efendim; celsei aleniyedir.

(Dosyada bulunan takrirler)

Riyaseti Celileye Cereyan eden müzakerata nazaran zirdeki maddenin kabulünü teklif eylerim.

14 Eylül 1338 Mardin Mebusu Necip Madde 1. — Ahar mahalle nakledilen eşhasın envaline dair 8 Kânunusani 1336 tarihli kararname Kanunu Esasinin 36 ncı madesinin dairei şümulü dahilinde olmadığından reddedilmiştir.

14 Eylül 1338

Madde 1. — Aıhar malhallere nakledilmiş eşhasın tasfiye taibi tutulan emrvaM hakkındaki 16 Rebiyülahır 1338 ve Kânunusani 1336 tanlbü kararname mevkii meriyetten ref olunmuştur.

Madde 2. — fşbu kanun taritıi neşrinden itibaren medyüliioradır.

Madde 3. — tşibu kanunun icrasına Heyeti Vekile memurdur

BUYURUN, İŞTE BELGE!

Büyük Millet Meclisi İzmir yanarken “Ermeni malları”nı gündeme alır.  Nereden çıkmıştır şimdi bu “Ermeni malları” meselesi?14/27 Eylül 1922 günü yapılan 102.toplantıda mebusların (milletvekilleri) yaptıkları konuşmalar (italik olanlar), açıkça sergiler meseleyi.

O gün, Maliye Bakanı Hasan Fehmi Bey (Gümüşhane) meclise “Gasp edilen Ermeni mallarının sahiplerine geri verilmesi”ne dair yürürlükte olan (!) bir kararnamenin kaldırılması önerisi ile gelir ve der ki:

Dünya Savaşı içinde yapılan tehcire ait bazı kararnameler vardı. Gerek o kararnamenin yürürlükten kaldırılması ve gerekse tehcir edilen kişilerin temizlenen (tasfiye edilen) taşınır ve taşınmaz mallarına ve tehcir uygulanan kişilere devlet adına tazminat ödenmesine ilişkin … 8 (21) Ocak1920 tarihinde bir kararname yayınlanmıştı. Onun yürürlükten kaldırılma zamanı gelmiştir… Bu yasa üzülerek belirteyim ki bugüne kadar yasalarımız arasında var ola geldi.”(Koyulaştırmalar bana ait).

Etekleri Taşlı Zafer

Kaldırılıp atılacak” olan, 18 Aralık 1918 tarihli “Sevk Edilen Ermeni ve Rumların Geri Dönüşlerinde Mal ve Emlâkinin İadesi Kanunu”ydu ve “ulusal kurtuluş savaşı” veren Meclis, Vahdettin’in imzasını taşıyan bu kanunu aynen (!) kabul etmişti. Şimdi “zafer” yakınlaşmıştır ve telaşa sebep olan bu “sorun” halledilmelidir. Bakan devam eder:

“(İtilâf Devletleri-tu) Bu sorun hakkında kabul ettiğiniz ve bugüne kadar uyguladığınız kararları yine uygulayın, başka bir şey istemiyoruz derlerse, buna karşı sanırım ki vereceğimiz hiçbir cevap kalmaz… Meselâ her hangi bir biçimde Müslümanların üstüne geçmiş olan mal ve mülkleri de yargılamasız sahip olana veriyor ve bu yasa uyarınca doğacak maddi ve manevi bütün mali sorumluluğu da (devlet-tu) ödemek zorunda kalıyor. Bu kararların bir kısmı uygulandı, bir kısmı uygulanmadı. Fakat yasa hükmü geçerlidir. Onun için bu hükümlerin bir an önce reddedilmesi gerekir. Yine bu yasa gereğince ‘mirasçısı kalmamış’ kuralı dahi kabul olunmayarak tehcir edilenlerden soyu tükenmiş olanların mal ve mülkleri cemaate veriliyor.”

 Bay Bakan “soyu tükenmiş olanlar” diyor. Bu, “soyu kırılmış” demek değil midir?

Onun için şimdiye kadar ne olmuşsa olmuştur. Fakat hiç olmazsa hakkımızda barış ciddi olarak konu edilmezden önce bu yasayı özümüzden atalım….  Şunu da arz edeyim ki, bu kararnamenin uygulanışı, yasada bulunan hükümlerin onda biridir. Yani bir çok maddesi uygulanmamıştır.  Fakat bu kararname yasa olarak var oldukça, doğal olarak kararlarını da bize uygulattırırlar. Onun için bu kararların bir an önce reddi gerekir.”

Bakanın ağzından dökülen bu “itiraf”lar “belge” değil midir? Azıcık vicdan sahibi olan, Meclis tutanaklarına bakar da, “Belge! Belge!” diye tutturmaz.

Devlette Gizlilik Esastır

Bakan ileri gittiğinin “belge” değerinde sözler ettiğinin farkına varır ve  “gizli” görüşme ister:

“Şunu da anlatayım ki eğer bu sorun etrafında uzun görüşmeler yapacaksak, görüşmeleri gizli yapalım. Açık bir görüşmeyle dışarıya başka bir duygu ve biçim ve fikir vermeyelim..”

Ve, bu “milli” hassasiyetle “gizli” görüşmeye geçilir. İlk söz yine bakanındır:

Meclisin 23 Nisan’da açılışının ardından 26 veya 27’nci günü bir karar almıştık ki,16 Nisan’dan önce var olan yasalar ve bütün kararnamelerin uygulanması yürürlüktedir diye.”

İlginç! Kahraman “Ankara”, hain “İstanbul”un çıkardığı bütün yasa ve kararnamelerin uygulanmasını kabul ediyor!

Bakana destek olmak için Balıkesir (Karesi) mebusu Basri Bey söz alır:

Efendim; … Ben hiç bir Bakanlar Kurulu’nun böyle memlekete zararları sabit olan bir tasarıyı Yüce Meclis’e sunacağına inanmıyorum…Tasarının gerek gizli ve gerekse açık herhangi bir oturumda görüşülmesi eski bir şeyin tazelenmesi demektir ki bu kesinlikle doğru değildir… Şimdiye kadar bu kararname yazık ki uygulanmıştır. Hiç olmazsa bundan sonrası için durumu kurtarabilmek gerekir…”

Heyecan doruktadır, gerçekten bir “milli mücadele” verilmektedir. Trabzon mebusu Hasan Bey koşar kürsüye:

Hıristiyanların terk edilmiş malları yasası uyarınca; savaş sırasında yağmaya uğrayan mallarının kendilerine geri verilmesi için düşmanlarımızın baskısıyla İstanbul Hükümeti’nin yaptığı söz konusu kararname bizim medenî yasalarımıza tümüyle karşıdır ve Mecelle’mizle taban tabana zıttır… Barış işlerine başlamadan önce bu gibi şeyleri temizlemek gerekir…“

Yağmalanan mallar!” Yağmacıya uygulanan “düşman” baskısı! El insaf! Bu itirafın “zaman aşımı” olur mu?

Çalınan Malları Kurtarma Savaşı

Maliye bakanı yine açıklama gereği duyar:

Efendim; … Bunun geneli hakkında görüşme açmanın uygun olmadığına hak verirsiniz… Bugüne kadar geri verdiğimiz mallar pek azdır. Binde yarım kadar olmadığına göre, bunun için de yeniden birtakım karışıklık doğurmaya bir anlam veremedim…”

“Binde yarım!” Alsana belge! Türkiye Cumhuriyeti’nin elinde Osmanlı Ermeni vatandaşlarına ait malların binde dokuz yüz doksan dokuzdan fazlası var! Bu “ayıp” ile, bu “haram” ile yüz yıl yaşamış olmak ne büyük “utanç.”

Kırşehir mebusu Müfit Efendi “haram”dan korktuğu için mi, “ayıp”tan utandığı için mi bilinmez, hukuk yolunu göstermeye çalışır:

Efendim, başka yerlere götürülen kişiler hakkındaki geçici kararnamenin kaldırılmasına ilişkin Maliye Bakanlığı tarafından önerilen bir yasa maddesini bendeniz hiç bir zaman geçerli göremiyorum… Şimdi başka yerlere götürülen kişilerin mallarını idare etmek konusunda(ki) bu kararname rica ederim devleti bir tehlikeden mi kurtarıyor?.. Bu gibi kaybolmuş kişiler hakkında ve onların malları hakkında yapılacak işlem, mahkemelerin genel kurallarına tabidir. Bundan dolayı böyle bir yasanın varlığını Meclis tutanaklarına geçirip de böyle esasa zıt yasalar kabul…” edilemeyeceği görüşünü getirir. İtiraz hemen gelir:

Pekâlâ biliyoruz ki Meclisi burada oluşturduğumuzda bu gibi kararnamelerle uğraşacak zamanda değildik. Ordu kuracak, düşmanı atacak gibi hayati işlerle uğraşırken, yapılmış olan bazı kararnamelerle uğraşmak için doğal olarak zaman bulamamıştır… Bu kararname denilecek ki şimdiye kadar uygulanmış, şimdiye kadar uygulanarak yapılan bir kötülük varsa doğrudan doğruya bu kararnameyi yayınlayan Hükümete aittir, inşallah ne vakit İstanbul’u  ve Trakya’yı da ele geçirir Misakı Millî içinde bağımsızlığımızı elde edersek bu kararnameleri yayınlayarak kötülük edenlerin haklarını onlardan isteriz…”

Tam Bağımsız ve Gerçekten…

Son sözler Sinop mebusu Hakkı Hami Bey’e aittir. Sözü edilen kararnameyi yürürlüğe koyanları eleştirmekte ve “Misakı Milli” sınırları içinde “bağımsızlık” ile “Ermeni ve Rum malları” arasındaki ilişkiyi pek açık ifade etmektedir.

Erzurum mebusu Necati Bey daha uzak görüşlüdür:

Biz bu kararnameyi ortadan kaldırmakla bunu acaba barış masasında (da) kaldırmış olacak mıyız?..”

Gaziantep mebusu Ali Cenani Bey bu soruya itiraz eder:

Diyorlar ki bu kanunu yürürlükten kaldırmakla bunu kaldırmış olamayız, mesele devletler arası bir şekle girmiştir. Bundan ötürü esasen burada tartışılması doğru değildir. Bendeniz bu meselenin doğrudan doğruya milletin menfaatiyle ilgili bir mesele olduğuna kanısındayım. Hiç bir zaman İtilâf devletleri ile barış masasında böyle bir şeyi görüşemeyiz. Çünkü bağımsızlığımıza terstir ve katiyen devletler arası bir mesele değildir. Bu kesinlikle barış masasına giremez. Egemenliğimize aykırıdır. Bu nedenle bu fikir de kesinlikle reddedilmelidir.”

Antep “tam bağımsızlık” ister de Adana altta kalır mı?! Adana mebusu Zekâi Bey:

Bilindiği gibi evvelce bir tasfiye kanunu vardı. Bu tasfiye kanununa göre o emvali metruke müzayede edilmiş ve satılmıştı. Sonra ihtimal ki bir dış baskı ile İstanbul Hükümeti o emvali metruke kanunu gereğince satılmış, İslâm ahalisinin eline geçmiş olan malların her kimin elinde bulunursa bulunsun bir bedel ödemeden elinden alınarak önceki sahibine geri verilmesi hakkında … kararnamedir ki şimdi söz konusu ediliyor. …. O bütün müzayede edilerek satılmış olan mallara görünüşte sahibi bulunanların ellerinden alınarak asıl sahiplerine bedel istenmeksizin verilmesine aittir…  Ancak kararname mevcut olduğuna ve yürürlükte bulunduğuna ve bazı yerlerde uygulandığına göre kaldırılması gerekir” diyor.

Doksan beş yıldır, sağcısı da, solcusu da “tam bağımsızlık” düşkünü bir millet olarak yaşadık, yaşıyoruz. “Ermeni meselesi bizim iç işimizdir, dışarıdan söylenene aldırmayız” yollu “bağımsızlık sever” sözler etmek, “gasp” eylemine ortak olmak değildir de nedir?

Şimdi, “Belge! Belge!” diye bağıranlara soruyorum: Hacı Bayram’da Cuma’yı kıldıktan sonra Büyük Millet Meclisi’ni açmış; İstiklâl Harbi vermiş, Cumhuriyet’i kurmuş milletvekillerinin sözünden daha kuvvetli belge olur mu?

Talât Ulusoy – 21.04.2015 TARAF

ERMENİLERLE UYUŞMAK SÖYLENTİLERİ

Güncelleme 8

Seçimler öncesinde ilginç bir haber!

Son günlerde Türklerle Ermeniler arasında doğrudan doğruya anlaşma yapılması için bazı girişimler olduğu hakkında bir takım söylentiler yayıldı. Bu söylentilerin ortaya çıkışına “Derçinlor” namındaki Ermeni gazetesinin yayınları sebep oldu. Bu gazetenin iddiasına göre Ermeni Patrikhanesi’ndeki milli meclis, hükümette Ermenilerle bir karar noktası oluşması için eğilim bulunduğu olasılığını göz önüne alarak bu konuda görüşmeler yapılması ve Ermeni meselesinin aldığı şimdiki şekli uzun uzadıya inceledikten sonra sonunda hükümeti Osmaniye tarafından gösterilen bu eğilimden yararlanarak…” görüşmeler yapılması yolunda bir karar alındığı bildiriliyor bu haberde ve devamında:

Diğer taraftan yine Ermeniler tarafından Fransızca yayınlanan ve Ermeni Patrikhanesi’nin yabancılar gözünde resmi görüşlerini yayınlayan “Rönesans” gazetesi “Derçinlor”un bu yayınını kesin olarak tekzip…” ettiğini yazıyor. İlginç değil mi?

Ama bu haberin duyulması üzerine kaleme alınan şu satırlar hiç de ilginç değil. Çok iyi bildiğimiz “İttihatçı” cümle kalıplarından oluşturulmuş bir “kes-yapıştır”! “Ermenilerle Uyuşmak Söylentileri” başlıklı bu yazıyı okumakta yine de sayısız fayda var:

Ermenilerle uyuşmak için hakikaten bir girişim olup olmadığını bilmiyoruz. Fakat Ermeni gazetelerinin yayınından, Rönesans’ın tekziplerine rağmen her halde ortada bir şeyler döndü ki yeni girişimler olunca, yeni eğilimler belirmekte olduğu anlaşılıyor… Bizim düşüncemize göre Ermenilerin Türklerle uyuşmalarını kesin olarak engelleyecek nedenler yoktur…”

Laf nereden geldi, nereye çıkacak diye meraklanıyor insan:

Ermeni komitacılarının taşkınlıkları olmasaydı, Ermeni milleti yüz yıllardan beri beraber yaşadıkları ve bu kadar ekmek ve nimete sahip olma şerefine erişmiş oldukları Türklere karşı bu derecede saldırgan bir tavır göstermezlerdi.”

Bildiğimiz “özcü” övüngenliğe çıktı: “Biz” Türkler, yıktığımız on beş devlet döneminde de ve  özellikle son yıkıp devirdiğimiz Osmanlı döneminde de hep adaletli ve “öteki”leri koruyucu olageldik. Yıkıldıysak, “adalet”imizdendir!!!

Yine şu ortamda emindirler ki bu devletin en zayıf ve kuvvetli zamanlarından bu günlere kadar varlıklarını korumuş olmaları ve bugünkü aşırılık yanlısı davalarını (soykırım iddiası kastediliyor olabilir) ileri sürecek kadar bir cemaat sahibi bulunmaları hep Türklerin kendilerini koruyup kollamaları konusunda gösterdikleri iyilikseverlik ve sözünde durmasının sonucudur. Ve Ermenilerin bundan sonra da Türklerle uyuşmaları, iyi geçinmeleri yaşamsal çıkarlarınadır…

Son cümle, iyiliksever “ağabey” tavırlarıyla pek uyuşmayan bir “tehdit” , Ergenekoncu “ağır abi” ağzı kokuyor: Ayağını denk al, yoksa hayatın kayar!

Türklerle Ermeniler beraber bulunacaklar ve beraber yaşayacaklardır. Türk için atalarından miras olan yerleri bırakıp ayrılmak kesinlikle olamaz. Diğer taraftan Ermeniler de … yerleştikleri yerlerden kolay kolay bağlarını koparamazlar. Ermeniler esasen tüccar bir millet oldukları ve ticari çıkarı başka her türlü çıkarın üstünde tuttukları için kendilerine en çok çıkarı sağlayan Türk çevresinden ayrılmaya asla razı olamazlar…

Türk akıncı, cengaver, “öteki” tüccar! İslâm milletinden olmayanın elini silaha sürmesine izin verilmiş olsa bu “Tarkancı” geyik yere basacak…

Biz Müslümanların esasen Ermenilere karşı bir iddiamız yoktur. Savaş yıllarına ait olaylardan dolayı Ermenilerin hep birlikte bütün Türk milletini suçlamalarına kesinlikle tahammülümüz kalmamıştır…

Allah Allah! Savaş sırasında bir “olay” olmuş, olmuş da ne olmuş?!

Esasen savaş senelerindeki olaylarda en çok mağdur olanlar kimlerdir, Ermeniler hakikaten dedikleri kadar zulümlere maruz kalmışlar mıdır, yoksa bu meselede de esas itibarıyla en çok zulüm gören yine Türkler midir, buraları henüz kanıtlanmamıştır…Yalnız muhakkak olan bir şey vardır ki o da … Türklerin zarar gördükleri, Türklerin uğursuz acılara uğradıklarıdır. Bugün yitirdiklerimiz o derece müthiştir ki, … Ermenilerin kalkıp da bizden ayrıca istekte bulunmalarını aklımız bir türlü anlamıyor…

Galiba Papa’nın son açıklaması üzerine kaleme alınmış bir yazı bu. Ermenilere 1915’te yaşatılan “olay”ı  “Yirminci Yüzyılın İlk Soykırımı” olarak tanımlamasına yanıt olarak yazılmış.

Bununla beraber Ermeniler bizimle iyi geçinmek isterler, iyi geçinmek kendileri için biricik kurtuluş yolu olduğunu anlarlar ve şimdiye kadar takip ettikleri sözle sataşma ve saldırma siyasetinden uzaklaşırlarsa kendileriyle uyuşmayı doğal olarak arzu ederiz…

Şunun şurası bir avuç kalmış Ermeni yurttaşlara bir “rehin” muamelesi var burada. Yine de bir “uyuşma” isteği olduğu çok açık, ancak:

Fakat yeter ki karşımızdakiler de son gerçek durumlarını hakkıyla bilsinler. Bizi kendilerine (de) hiçbir yarar sağlamayacak biçimde söz etmek ve sıkıntı vermekten kaçınsınlar ve içtenlikle bizlerle uyuşmak arzusunu göstersinler. İşte bizim düşüncemizce bazı Ermeni gazeteleri tarafından ortaya atılan Türk-Ermeni meselesi ancak bu biçimde çözülebilir ve öyle sanıyoruz ki Ermenilerin akıllı ve anlayışlı olanları bu hakikatleri er geç anlayacaklar ve sonunda yabancılardan destek görmektense yine bizimle uyuşmanın kendileri için en emin bir kurtuluş çaresi olduğunu takdir edeceklerdir.”

Papa “hariçten gazel” okumasa, şu günlerde “soykırım” konusunu parlamentolarında gündeme almaya başlayan “yabancılar” araya girmese bu sorunun bir “uyuşma” ile çözülebileceği ne güzel ifade edilmiş! Hayırlara vesile olur inşallah!

Maalesef hayırlara vesile olmadı. “Ama onlar da bize yaptı” ilkelliğinden başka kendine dayanak bulamayan “Ermeni Soykırımı” inkârı bir İttihatçı devlet politikası olarak yüz yıldır sürdü geldi. Aynı basmakalıp yazılar da sürüyor. Açın bakın İslâmcı ve ulusalcı köşe yazarlarına, dinleri ayrı gibi görünse de dilleri tektir: İttihatçılık.

Tasviri Efkâr’daki “Ermenilerle Uyuşmak Söylentileri”  başlıklı yazının yayım tarihi 16Mart1920.  Yazar bir İttihatçı kalem, Ebüzziyazade Velid. Ancak Cumhuriyet’ten sonra “muhalif” olur, Hilâfet’in kaldırılmasına karşıdır çünkü.

Cumhuriyet bir “İttihatçı Tahtırevalli”dir.; daha “laikçi” ile daha “İslamcı”nın paylaştığı tahtırevalli. Biri iner, biri biner…

“İttihatçı İkili”nin oyunu sürüp gitsin diye her kötülüğü “hak” gören bir zihniyet egemendir İttihatçı devlette. Osmanlı’da oyun çoktur derler, öyledir. Ama İttihatçı Cumhuriyet’te daha çoktur. Seçim yolunda tezgahlayacakları “kaza”larla  büyük acılar yaşatmazlar inşallah.

Talât Ulusoy

14.04.2015 TARAF

 

BUNLAR ONLAR DEĞİL Mİ?

Güncelleme-7

Bir “garabet” diyarıdır bu memleket. Osmanlı’ya muhabbetle bağlılık sergileyenler, “çok partili” Osmanlı düzenine son veren “tek partili” İttihat’ın önünde secde ederler! Enver’e, sebep olduğu felâketlere methiyeler düzerler; Çanakkale, Sarıkamış, Kut’ül Ammare “zafer”leriyle öğünürler. Oysa:

Çalışma arkadaşlarını bile haberdar etmemek suretiyle saldırgan savaşı çıkaranların yasa dışı hareketinden ve savaş sırasında uyguladığı kötü siyasetten saltanat ve milletin kurtulmuş olduğu şüphesizdir.”

Bu sözler Padişah’ın meclis açış konuşmasından alınma. Başyazar Refii Cevat 16 (29) Ocak tarihli Alemdar gazetesindeki yazısına bu sözleri alıntılayarak başlıyor. Ve padişahı kastederek, “Keşke konuşmayı şöyle sürdürseydi” deyip devam ediyor:

Bundan ötürü devlete şimdiye kadar Osmanlı tarihinin kaydettiği böyle bir tehlikeli uçurumdan dolayı kötülük edenler, cinayet yüzünden milletin yüce ve (okunamadı) ahlâk ve karakterini bütün dünyaya karşı lekelenmiş olarak gösterenler hakkında yasal incelemenin yapılmasıyla suçlulukları belirlenenlerin cezalandırılması da adaletin ve siyasetin icabı olmak üzere çok gereklidir.” Deseydi diye hayıflanıyor.

Yazar “keşke”li hayıflanmasından sonra başyazıya devam ediyor:

Açış söylevinde konunun sunulduğu yönüyle madem ki “milletin uğradığı” bir takım “acı ve dertler” mevcuttur; madem ki; “savaş sırasında kötü uygulanan siyaseti” görüyoruz, biliyoruz, söylüyoruz; madem ki “savaşa ülke ve millet yararına aykırı olarak katılanlar” da vardır diyoruz, o halde bunlar kimlerdir? Ne oldular? Şu “yasadışı hareket”lerinden ve “kötü yürütülen siyasetten” dolayı ne ceza gördüler, nasıl bir akıbete uğradılar? Elbette doğruluğu kabul olunan ve açıkça söylenen cinayetin failleri (Ermeni Soykırımı-tu) hakkında hükümetin bir görüşü, milletin bir bildiği, bir düşündüğü olacak. Devlet ve millet aleyhine ayrımsız tertip ve bilerek işlenen bu cinayet sorumlularının ayrımsız, zamana yaymadan, tereddütsüz cezalandırılmış olmaları gerekmez mi? Uğradığı bu kadar tehlike, kötülük ve felaketlerden sonra milletin meclise gönderdiği vekilleri bu hususta –sudan olmamak şartıyla- hesap sormak, hak aramak, adaleti talep etmek vazifesiyle yükümlü değil midirler?.. Açılış konuşmasında sözü edilen “hukuk ve devletin yararının …”, “çağın gereklerine uygun olarak memleketin muhtaç olduğu refah ve emniyeti sağlamak” ve “Osmanlı milletinin şeref ve haysiyetini temin” için evvela geçmişteki cinayetlerin … içyüzünü iyice anlamak ve gelecek için büyük bir ders oluştursun diye bunların faaliyetlerini cezalandırmak gerekmez mi?

Cumhuriyet ilânından önce açıkça talep edilen bu gerekli “ceza”, doksan yıldır adaletin gündemine gelmez. Niye? Çünkü bu Cumhuriyet tepeden tırnağa İttihatçıdır.

Bizim özel kanımıza göre savaş ve cinayet sorumluları –ne kadar ihmale uğrasa (da)- yine bir gün hareketlerinin hesabını bir tarafa vermeye mecbur olacaklardır ve emin olmalıyız ki bu gelecek mahşere kalmayacaktır. Kesinlikle bilmeliyiz ki bu işler bu minval üzere yürümeyecek bu dolaplar böylece dönmekte devam edemeyecek, bu oyunlar artık bu diyarda sökmeyecektir. İttihat’ın çanına ot tıkamak zamanı barış ile beraber gelmiş olacaktır. Yarının yönetim biçimi, yahut hükümeti kolunu dağlara kadar eriştirip yeraltlarına kadar ulaştıracak, bu yaratıkları ister dağların doruğunda barınmış, ister kovuklarda sinmiş bulunsun, Osmanlı sınırları içinde kaldıkça tutup tutup mahkemelere sevk edecektir.”

Nur içinde yat e mi Refii Cevat Ulunay! Bu “garip” memlekette dolaplar durmaksızın döner, “kumpas”lar ansızın keşfedilir ve İttihat için gerekliyse mahkemeler toplu “beraat” mercii oluverir.

Ve saldırgan bir savaşı ihdas edenler, yasadışı hareketlerinden ve güttükleri siyasetten dolayı saltanat ve milleti bugün “biz temiziz!” dedirtmeye mecbur edenler ve onların elleri, elebaşları ve aletleri kimlerdir? Bunlar, onlar değil mi?

Kimdir o millet kurtarıcısı,  ki hep uyguladığı gibi, arkadaşlarına (yaptığı) gibi ihtilal ve isyan silahıyla kanunları parçalamış, iradeleri yırtmış zor gücüyle meydana çıkmış, mağrur ve mütehakkim: “Türkü kurtaracağım!” diye haykırıyor. Şu “Ülke ve millet yararına aykırı olarak girilen” savaşlarda bugün kurtulacağını iddia ettiği kuşakların yarısını keşke o zaman Enver’in emri altında Almanlar emrinde sorumsuzca ve hesapsızca harcayıp tüketmeseydi! Kimdir şu konuşmacı ki kürsüden halka: “Sizi biz kurtaracağız!” diye bağırıyor, dün “Almanlar, Talât’lar kurtaracak diyen de oydu; kimdi şu gazeteci ki halka “Fazilet bizde, hamiyet bizde, hak bizdedir!” diye yazıyor; o adam ki daha dün savaş zamanının her kanlı kötü işlerinde parmağı vardı; kimdi şu mebus ki “Alnım açık, mazim temiz, vicdanım saf!” iddiasında; halbuki tehcir peşinde o, taktil ardında o koşar, mazlum kafilelerine o kösemenlik ederdi, kimdi şu ricali devlet ki kandan nefret eden, adalet yanlısı, fazilet seven; bu değil miydi ki masumların idamını imzalardı, kimdir bu güzel ahlâklı gençler, kimdir bu karakteri ışık saçanlar, kimdir bu müstesna vatan evlatları?

Şimdi bir parantez açalım: Yazar “taktil” diyor. Yıllardır İttihatçılar bu kelimeyi “vuruşma, muharebe” diye çevirir. “Türkçeleştirilmiş” dilimizde artık “vurgu, kesme” gibi işaretlerin yeri olmadığı için pek “kıtal” kelimesinden türeyen “taktil” ile, “katl” kökünden türeyen “taktil” farklıdır. İkincisi, ki yazarın kullandığı budur, “çok öldürme, toplu öldürme” anlamınadır. Yani “kırım” yapmak, yani “soykırım!” Sağ ve sol cümle İttihatçılar, dikkat ediniz, birinci anlama “sadık”tırlar.

Onlar bizim bildiklerimiz değil mi? Milli tüccar olup kanımızı … emdiren … beyler, çeteler yapıp tebamızı satırdan geçiren sergüzeştler, ceplerindeki altınlarını namus ve ırza saldırmak için desteleyen uşaklar; damatlar asan, padişahlar süren şerefli devlet adamları, bunlar onlar değil mi? Harp çığırtkanları, harp kasapları, o 31 Mart sorumluları, o asi ve aldatma meraklıları, o mukaddesat düşmanları, bütün onlar, bunlar değil mi?

31 Mart 1909”, İttihatçıların ayaklanan “gerici”leri tepeleyip “hürriyet” getirdiği tarih değil mi? Selanik’ten İstanbul’a ordu intikâl ettirip “yönetime el koymak” suç mu idi ki yazar “13 Mart sorumluları” diyor?

Elimizde artık ne Roma imparatorları gibi saltanat sürecek Suriyeler, ne “Napolyon” ordusu gibi buz sahralarında kırılıp tükenecek fazla halk, milli borç diye … kaptıracak bol paramız, ne de kan dökücü kasaplara boğazlatacak gönüllü neslimiz var. Siz onları isteyen, onlar gibi yapmak isteyen, onların yavruları değil misiniz?” diye sesleniyor.

Size sesleniyor ey “sağcılık-solculuk” oynayan güncellenmiş İttihatçılar, sizler suçlarından ötürü kaçmış, yargılanmamış Enverlerin, Talâtların devamı değil misiniz?

Talât Ulusoy- 8 Nisan 2014

DÜŞMAN KARDEŞLER

 Güncelleme-6

Sararmış sayfalara bakmak, o gün yazılanlarla bugünü kıyaslamak, yüzleşmeye uzak duranları, özellikle İslâmcı-milliyetçi ve ulusalcı-laikçi düşman “kardeş”leri, acaba İttihatseverlikten biraz olsun uzaklaştırır, yüz yıldır karartılan hafızalarını “hakikat ve adalet”e yaklaştırır mı?

Meselâ Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra (30 Ekim 1918) Osmanlı İslâm toplumunda soykırım ve savaş suçlarına karşı yükselen sesler vardır ve az değildir. Yani cümle Osmanlı İslâmları İttihatçı değildir, “Çanakkale Destanı” ve “Sarıkamış Zaferi” türküleri çığırmıyordur.

Buna örnek, 25 Kanunuevvel 1919 (7 Ocak 1920) tarihli “hain” Alemdar gazetesinden Refii Cevat (Ulunay) imzalı başyazıdır. “Mütareke basının hain kalemi” sürgünden dönmüş ve gazetesini yeniden yayınlamaya başlamıştır. “Devrimci” İttihat Terakki’yi değil, “hain” Hürriyet ve İtilâf Fırkası’nı desteklemektedir.
Refii Cevat’ın “Yeni Çevirme Harekâtı” başlıklı başyazısı şöyle (Günümüz diline aktarılmış, çok az kısaltılmış, yer yer kıyaslama yorumları ve parantez içi italiklerle açıklamalar eklenmiştir):

Yeni Çevirme Harekâtı

“İttihatçıların yeni çevirme hareketlerinin doğal olarak artık herkes farkına varıyor. Bu çevirme hareketlerini; şu kelimeler, şu cümlelerle özetleyelim:
Vatanseverlik, mili birlik, dışarıya karşı güçlü bulunmak gereği. Millete dayanan bir hükümet gereksinimi… Anlaşmazlıkları bırakalım. Karşımızda amansız bir kuvvet var…”

Sanki bugünü özetlemiş, değişen ne var? Bugün de siyaset aynı sözcüklerle yapılıyor ve aynı “hamaset” ile oy toplanmıyor mu? Başyazar bu dolapları yutmayın diyor:

“Bütün söylenen sözler bunlardan ibarettir. Ve bu kelimelerin altında gizlenen kirli emelleri, o kadar güzel anlıyoruz ki milletin bir daha böyle dolaplara düşmemesi için gereken doğru yolu göstermeyi bir görev sayıyoruz.”

Anlaşılan, “kahraman” Enver ve Talât paşaların, “devrimci” İttihat ve Terakki’nin “kirli emelleri” karşısında Osmanlıları uyaran bir “aykırı-hain” ses varmış o zamanlar, ne güzel!

“Ateşkesten sonra bu memleket artık İttihat ve Terakki yönetimine ve onun rezaletine katlanamadığı için bu duruma doğal olarak son verildi. İttihatçılar evvela canlarına kıydıkları mazlumların, yıktıkları hanelerin, mahvettikleri ailelerin, çaldıkları paraların intikamı alınacağı, hesapları sorulacağını zannederek titrediler.”

Dikkat: İttihatçılar sadece “vatan kurtarıcı” değilmiş, “hırsız” ve “katil”miş, insanlar İttihatçılardan kurtulmak istemiş! Yani toplumda bu görüş var.

Suçlular Güçlüdür Bu Memlekette

“Gelen hükümetler, milletin derdine deva olacak hiçbir şey yapmadı. Divanı Harpler, gazetelerde eğlenceli birer yazı dizisi gibi oldu. Herkes uzun uzun yargılamaları okumakla tatlı tatlı vakit geçiriyordu. (Gel de Ergenekon ve Balyoz davalarını hatırlama) Bu süre içinde Ocak (Türk Ocağı) yavaş yavaş çıtırdamaya başladı. Birkaç ay evvel, İttihatçı olduklarını söylemeye bir türlü dilleri varmayanlar gün geldi ki artık sokak ortalarında İttihatçılıklarını bağıra bağıra söylüyorlar…”

Evet, 1918’de ateşkesten sonra İttihatçıların kimi kaçar, kimi saklanır ve yakalananlar “Harp ve Ermeni Kıtâli” suçlarından “Divanı Harp”te yargılanmaya başlanır, sesleri çıkmaz olur. Ta ki seçimlere kadar. 1920 Ocak ayında seçimler sırasında Türk Ocağı’nda kazan kaynatmaya, seslerini çıkarmaya başlarlar.

1912 Sopalı Seçimleri”nden beri zenginleştirdikleri yöntemlerle bu seçimlerde de sınırlı sayıdaki “ikinci seçmen” üzerinde (seçimler iki derecelidir) baskı kurarak, İstanbul dışındaki illerden adı pek bilinmeyen İttihatçıları seçtirip meclise yollarlar.

“Seçilen, daha doğrusu atanan mebuslar vaktiyle toplayıp biriktirdikleri entrikalı servet yığınlarının üzerinden gururlu ve mütebessim atlayarak … kan çukurlarının yanından aldırmaz ve mütebessim bir halde geçerek sevinçli ve övünçlü bir halde geldiler… Bir kere İttihatçı olmak üzere tanınmışlardı. İkincisi bütün savaş yıllarında Alman şakşakçılığı yaparak, Talât hükümetine dalkavukluk ederek geçinmişlerdi…”

İttihatçı olarak tanınmak, demek ki, bir zaman için “kötü” bir şöhret olarak bilinmiş. Alman şakşakçılığı, Talât dalkavukluğu da öyle…Ya bugün? İktidar milletvekilleriyle, Ergenekon mahkûmu Talât Paşacılar kol kola geziyor!

“Bu milletin onuruna acı bir tecavüz, memleketin duygularıyla ağır bir alaydı adeta: İşte görüyorsunuz ki, biz memleketi mahvettik, çaldık, yedik, sattık, savdık, kırdık, geçirdik. Bize İttihatçı derler. Her zaman kuvvetliyiz. Her zaman seçiliriz. İstersek iktidara da geliriz. Millet bizim elimizde bir oyuncaktır. Ne istersek o olur, demektir.”

Anadolu’da astığı astık, kestiği kestik bir halde dolaşan İttihatçılar, İstanbul seçimlerinde seçtirdiği “gizli” İttihatçıların aslı esası Alemdar tarafından sergilenince tepkiler artar:

“Doğal olarak buna ne kamuoyu, ne de millet tahammül edebilirdi. Bir aldatmacadır başladı. Kıyamet koptu. Herkes bir türlü bastırılamayan hırsını, kinini ortaya atıyor, derdini döküyordu. Hâlâ mı?”

İttihatçı belâsı defedilmeden barış ve huzur gelmeyeceğini gören Hıristiyan vatandaşlar çok yerde seçimlere katılmaz. İslâm millet seçmenleri de “hâlâ mı” diye çıkışınca, İstanbul’da İttihatçılar geri adım atmak zorunda kalır.

“İttihatçılar hiç ümit etmedikleri bu tepki karşısında kalınca başka türlü bir çürüme hareketiyle örtmek istediler. Kimisi İttihatçı olarak tanınan bir iki şahsiyetin istifasını istedi. Kimisi seçilen mebusların arasına muhalefette tanınmış bir iki sima alınmasını önerdi…”

Nitekim İstanbul’un sevilen siması, İttihat-Terakki muhalifi Baro Başkanı Lütfü Fikri Bey’i de bu amaçla İttihatçı listeye koyarlar, ama Fikri Bey durumu fark edince istifa eder. Bunun üstüne İttihatçılar “din, iman, vatan, millet” ipine daha sıkı sarılır.

“Ahmet Ferit Bey (Türk Ocağı kurucusu, ilk genel başkanı, Cumhuriyet’in ilk içişleri bakanı) yeni bir çevirme hareketi yapıyor. Karşımızda imansız bir düşman olduğunu ileri sürüyor ve hak yolunda görünerek bizi uyanık olmaya davet ediyor. Bu imansız kuvvet karşısında birleşmiş bulunmak gerektiğini ileri sürüyor. Ferit Bey’e ve fikirlerine bir kelime ile cevap vereceğiz. Bizler için, Osmanlılar için, Türkler için, Şark için, Garp için velhasıl bütün dünya için bir tek imansız düşman vardır: İttihat ve Terakki! Başka düşman bilmiyoruz.” Yazı bitti.

Kıssadan Hisse

Refii Cevat Bey “hain”dir, çünkü İngiltere ile iyi ilişkilerden yanadır. Ama İttihatçı ölçülere göre İngiltere ile dost olmayı istemek “ihanet”, Almanya ile dost olup memleketi savaşa sürüklemek “kahramanlık”tır! Bizim “İttihatçı düşman kardeşler” bu konuda “dost” oluverirler ve bu saçmalığı görmezden gelirler.

R. Cevat Bey “hain”dir; çünkü Hıristiyan, Müslüman, Musevi ve diğer Osmanlı vatandaşlarının anayasal bir düzen içinde bir arada yaşamalarını savunur, savaşa karşı çıkar. Osmanlı İttihatçıları onu sürgüne (1914-1918) yollar. Cumhuriyet İttihatçıları da aynı yolu izler ve Refii Cevat on dört yılını daha (1924-1938) yurtdışında sürgünde geçirmeye mecbur edilir.

R. Cevat’ın “hain” ilân edilmesini gerektiren başka suçları da vardır: Savaş suçluları yargılansın, der yazılarında, “Ermeni Taktili” vardır, der! Meclise doldurulan savaş ve soykırım suçlularına itirazı vardır. Toparlanıp Malta’ya sürülen (16 Mart 1920) suçlu İttihatçı mebuslarla dolu olan, kitaplarda “emperyalist işgalciler Meclisi Mebusanı bastı, kapattı” denilen meclis bu meclistir ve padişahın fesih iradesiyle ancak 11 Nisan’da çalışmasını keser.

Nasıl Çıkar Karanlıklar Aydınlığa

Yüz yıldır siyasal ve toplumsal hayatın “ferah”a çıkmamasına sebep “Savaş ve Ermeni Soykırımı” suçlusu İttihatçılardır . Eğer, Cumhuriyet’in kuruluşundan beri bir türlü demokrasiye erişemediysek yolumuzu kesenlerin kimler olduğunu görebilmek gerek.

R. Cevat yüz yıl önce bunu görüyor: “Bir tek imansız düşman vardır: İttihat ve Terakki!” Cumhuriyet’te bu cümleyi kurmak yasaktı. Bugün “serbest”!

Serbest değil! Bugün iktidarın ve baraj derdi olmayan iki “düşman kardeş”nin “suç ve suçlu”yu resmen ve sınırsız “övme” hakkı var! Oysa üzerinden yüz yıl geçse de, “hakikat ve adalet” için İttihatçıların yargılanması gerek. Bu yapılmadan “serbestlik” sözü edilemez. R.Cevat sürgünden döndükten sonra, sürgün öncesinde yazdıklarını yazamadı, İttihatçıların ne mal olduklarını halka anlatamadı. Yasaktı.

24 Nisan’da düşman kardeşlere bir bakın, “Ermeni Soykırımı”nın inkârı ve; Talât ve Enver’li İttihat Terakki aşkıyla nasıl sarmaş dolaş olacaklar!

Talât Ulusoy- 01.04.2015