BİR UTANCIN İÇİNDEN

3 Temmuz 1993 sabahı İzmir’de bir kahvaltıya davetliydim. Akşamdan kulağıma çarpan ve içime vuran ayıpla evden çıkmış, öylece büfeden aldığım gazeteye düşmüştüm. Biz o zamanlar günün dehşetini hemen öğrenmezdik, sonraki günün sabahıyla gelen gazeteler üzerinden fark ederdik yaşananı. O sabah olduğu gibi… 2 Temmuz günü Sivas’a ateş düşmüş, 37 can ateşte kül olmuştu.

Haberin bilgisi ve fotoğrafları aynı kıbleye yöneldiğimiz insanları gösteriyordu. Daha çok şefkat, daha çok merhamet, daha çok rahmet, dahası daha çok özgürlük ve hak diyen dinin insanları hınç ve öfke kesilerek Madımak’a saldırmıştı. Saldırmakla kalmamış, oteli ateşe vermişlerdi. Oteli ateşe vermekle kalmamış, içeride 37 canın ateş kesilmesine alkış tutmuşlardı. Haberler böyleydi, fotoğraflarda bu vardı. Ve ben Cemal Süreya’nın mutlulukla ilgisi var dediği kahvaltıya gidiyordum. Hayır, gidememiştim o kahvaltıya, gitmekten vazgeçmiştim. Gidememiştim çünkü ateşin düştüğü yer olmuştum ben de. Utanmıştım kahvaltıya gitmekten, utanmıştım aynı kıbleye yöneldiğim kalabalıktan. More

XANİ ile GALİP’in PAYLAŞTIĞI

Ezberi tekrarlamaktan imtina etmeyeceğim. Üzerinde yaşadığımız toprakların tarihi ve hikâyesi; çok, ama çok fazla uygarlık, din, dil ve kavim demektir. Anadolu (ki Misak-ı Milli’yle sınırlamıyorum) çokluğun imkânıyla kurulmuş; çok’u bir’de eritmek değil, yaşatmak esas olmuş. Kesrette vahdet, vahdette kesret yani… Vicdanlı bir tarih disiplinine ve hakikatli sosyal bilim külliyatına sırtını veren ezber böyle… Selçuklu ve Osmanlı pratiklerinin de bu hakikat üzere görünüp yaşandığını söylemek mümkün. More

“GAVUR” FATMA

Hatırlıyorum. 9-10 yaşlarındaydım. Uzun boylu kır saçlı bir amca gelirdi bizim bahçeye… Bahçe dediğim istasyonun bahçesi. Babam Menemen tren istasyonunun bahçesini işletirdi. Gündüzleri büfe-lokanta, geceleri meyhane olan bahçeyi. Tavla oynarlardı babamla güle oynaya. Bazen de birbirlerini kızdırarak. Rafael‘di amcanın adı Terzi Rafael. Babam onun Menemen’in en iyi terzisi olduğunu söylerdi. Bir oğlu vardı Alberto, faytoncu. Bir de kızı vardı Raşel, güzelliği dillere destan. Annem onların Yahudi olduklarını, kayışa taptıklarını söylerdi. Galiba annem sevmiyordu Yahudileri. More

DİYARBAKIR, ERMENİLER ve “İşte”

DİYARBAKIR, ERMENİLER ve “İşte”

Adına ne dersek diyelim, ister tehcir, ister Ermeni katliamı, isterse Medz Yeğern 1915’te

Diyarbakır vilayeti büyük trajedilere ev sahipliği yapmıştır. “Kökünü kazıma” deyiminin

fiilen gerçekleştiği Diyarbakır’da bir tek Ermeni’nin kalmadığı bilinir. More

Manifesto

 AMA NİÇİN ?       

 YÜZLEŞMEK    

VE NE İLE  ?

İkinci Savaş ertesinden bu yana dünyada yoğun bir “tarihle yüzleşme”, “tarihle hesaplaşma” çabaları var. Önce Almanya’da başladı, Avusturya’da gündem oldu ve yakın zamanda İspanya ve diktatörlük dönemleriyle yüzleşen Latin Amerika ülkeleri…Tahmin edeceğiniz gibi Türkiye bu çabaların dışında kaldı.

Yüzleşme demokratik toplum inşasında birincil önem taşıyor. “Sıfırlanmış hafıza” üstünde sağlıklı toplum yaşayamıyor. Bunun için hatırlama ve yüzleşme yolculuğuna çıkmak gerekiyor. “Tebdili mekanda ferahlık vardır” özdeyişindeki gibi, bu yolculuk bir tür toplumsal terapi sağlıyor. More

Cumhuriyet

TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NDEN MASALLAR

AYSE GUNAYSU

Türkiye Cumhuriyeti devletinin “mit”leri, yani efsaneleri, gerçek dışı öyküleri vardır. Kurtuluş Savaşı miti, düşmanı denize dökme miti, Cumhuriyet’in kuruluş miti, vahşi Kürtlerin isyanları ve kahramanca bastırılmaları miti, emperyalist güçlerin içimizdeki kolu gayrımüslimler miti ve daha niceleri. İşlenen suçların üzeri bu masallarla örtülüyor. “İmha ve inkar” politikaları diyoruz ya, işte o politikaların uygulanabilmesi ve sürdürülmesi için kurumsallaşmış, devlet halinde örgütlenmiş yalana ihtiyaç var. Abdülhamit’in 1830-40’lı yıllarda, Kürdistan’ın – Hans-Lukas Kieser’in deyişiyle – More

İzmir Yangını

İzmir Yangını Belgeler: Buraya Tıklayınız

Smyrna Τhe destruction of a comspopolitan city 1900 1922 Σμύρνη

İzmir Yangını Hakkında Belgesel

BARİKATLARA !!!

Saltanatın ardından gelen her Cumhuriyet mutlaka iyi midir, böyle bir kural olabilir mi? Böyle bir ilerleme mantığı ile “İtalyan Sosyal Cumhuriyeti”  İtalya Krallığı’ndan iyiydi sonucuna varılmaz mı?

Sakin düşünelim: “Cumhuriyet” diye sevilen ne? Çok partili, demokratik, temel hak ve özgürlükleri esas alan bir yönetim anlayışı ise, o cumhuriyete eyvallah. Ama, bir diktatörlüğü, tek partili bir otoriter yönetimi, düşünce özgürlüğünün olmadığı bir siyasi düzeni sırf adı “cumhuriyet” diye daha ileri buluyor, asrı saadet yerine koyuyorsanız, o zaman Mussolini’nin “İtalya Sosyal Cumhuriyeti”ni de  “ileri” bir siyasi düzen olarak  kabul edersiniz. More

Bugün 10 Kasım: BENİM DİKTATÖRÜM İYİDİR!

26 Bin 663 gün sonra bir 10 Kasım’ı daha “eda ettik”. Sirenler, kornalar, düdükler çaldı; nefesler tutuldu; hayatın umurunda olmadı ama, kimilerimiz için yaşam durdu. Harbiye cümle eratıyla, Mülkiye cümle bürokratıyla, Talim-Terbiye cümle teşkilatıyla heykeller önünde esas durdu. Diyanet 11 Kasım’da bütün camilerde okunacak “merkezi” Cuma hutbesine “Büyük Kurtarıcımızı aziz eyle Yarabbi” cümlesini koydu. İlk kez “Ulu önder” için oruç tutuluyor. Allah duaları da, oruçları da kabul etsin. Amin!

Buraya kadar hepsi iyi, hoş. 66 Bin 666 gün sonra, yani iki yüzüncü ölüm yıldönümüne doğru; eğer “Atatürk’ü Koruma Kanunu” (ATK) kalkmazsa, eğer Türk Ceza Kanunu’nun “Türk Milleti’ni, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni, askerini, polisini” koruyan 301’’nci maddesi yürürlükte kaldıkça, yani Atatürk ve Türklük kanun zırhıyla korundukça bu 10 Kasım matemleri daha ne kadar renklenecek, doğrusu kestiremiyorum. More

Previous Older Entries