BÖYLE CUMHURİYET’İN NESİNİ SEVEYİM! Talât Ulusoy

Esas büyük “Cumhuriyet kutlaması” 100. yılda, 2023 yılında yapılacak. 1973’te cumhuriyetin ellinci yıldönümü de büyük törenlerle kutlanmıştı. “

Cumhuriyet özgürlük, insanca varlık yolu/ Ata’mızın çizdiği çağdaş uygarlık yolu…” nakaratıyla hafızalarda yer eden bir de “50.Yıl Marşı” bestelenmişti.

Marştaki sözler kutlamaya değer doğruları mı anlatıyor? Çağdaş uygarlığın birinci ve hatta bence tek ölçütü tüm kurum ve kurallarıyla yerleşik bir demokratik düzendir. Bizde var mı?

Rahmetli Çetin Altan’ın, seksen sekiz yılını bu Cumhuriyet içinde geçirmiş bir büyük ustanın, “hayal ettiği” demokratik ülkeyi göremeden öte diyarlara göçen ustanın hayallerini engelleyen neydi?

Nedir bu kaç kuşağı öğüten cumhuriyet, nedir bu kutlanan?

Saltanatın ardından gelen her Cumhuriyet mutlaka iyi midir, böyle bir kural olabilir mi? Böyle bir ilerleme mantığı ile Mussolini’nin İtalyan Sosyal Cumhuriyeti, İtalya Krallığı’ndan daha iyiydi sonucuna varılmaz mı?(Talât Ulusoy, Barikatlara, 5 Kasım 2012, izmirizmir.net)

Bu Cumhuriyet bir İttihat ve Terakki eseridir ve Mussolini’nin İtalya Sosyal Cumhuriyeti ile eş zamanlı var olmuş ve pek iyi ilişkiler sürdürmüştür. Bugün bu cumhuriyeti kutlamak değil, bu cumhuriyetin tüm geçmişiyle yüzleşmek gerekiyor. …

Cumhuriyet, Büyük Millet Meclisi’nin çoğunluğuna haber verilmeden gece yarısı ilân edilmiştir. Bu aynı zamanda “kaçak güreş” misali bir iktidar kavgasına işaret eder. İktidar barış ve demokrasiden yana olanlara kapalı;“kurnaz”, “dalavereci”, “yalancı” olanlara, “algı operasyonu” cambazlarına açıktır. Kokuşma baştan başlasa da, balık koktu mu her yanıyla kokar. O koku burnunuza gelmiyor mu?

Doksanı aşkın yıllık cumhuriyet tarihi,  iktidarı zorla ele geçiren ve iktidardan gitmemek için her türlü zulmü halklara reva görenlerin ve bu eziyeti “siyaset” kabul edenlerin yaptıkları  bir resmi geçittir.

Hâlâ böyle değil mi?

Gelin bu cumhuriyetin geçmişinde, 1923’ten 1980’e kadar gezelim:

1923-1950, İttihatçı “Tek Parti” yılları; İki (1925 ve 1931) parti kapatma ve bir (1946) “sandık hırsızlığı” ile şöhret kazanmış dönem. Bugün güvenilir bir Siyasi Partiler Yasası ve seçim sistemine sahip olduğumuzu kim iddia edebilir?

Yüzde on barajı “oy hırsızlığı” değil mi?

1950-1960, ikinci bir parti ile “İttihatçı yarışma” yılları. İkinci parti ünlü İttihatçı Celâl Bayar’a kurdurulur. Bu, çok partili ve “yarışmacı” bir düzendir ve fakat, İttihatçı geçmişi kutsamayan ve İttihatçı anlayışta olmayanlara kapalıdır. Yarışma, “Devletçi İttihatçı” ile “karma ekonomi” diyen İttihatçıların arasındadır ve her iki taraf da,  ekonomik ve siyasal istikrarı, yani devlet siyasetinin yüce menfaatlerini başa alır,  demokrasi sadece sandık ile tarif edilir.

Bu cumhuriyette hiç demokrasiye öncelik tanındığını hatırlıyor musunuz? Demokrasinin, “milli birlik-beraberlik” kadar, “devlet ve bekası” kadar değeri yoktur, olmamıştır.

Kuruluştan başlayarak süregiden  tek düşünce ve tek devlet dini” yılları: Kemalizm, 1950’ye kadar tek “serbest” düşüncedir. Liberal düşünce, sosyalist düşünce yasaktır. Geleneksel dini örgütlenmeler de yasaktır, Diyanet sultası, “Devlet İslâmı” egemendir.

1950’den sonra “İttihatçı yarışma” yıllarında “devlet dini” gevşetilir, kendine “liberal” diyenler tek tük çıkar ortaya, ama halâ “sol” düşünce yasaktır.

Atatürk’ü Koruma Kanunu” çıkarılır. Ulu Önder’in şahsında Kemalist düşünce korumaya alınır, İttihatçı anlayış egemenliğini sürdürür.

1960-62, İttihatçılar arası “yarışma”ya, yeniden “istikrar” sağlamak üzere son veren İttihatçı askeri diktatörlük yılları: Askerler “Kemalizm ve laiklik” bekçisidir.

İttihatçı da olsa “karma ekonomici sivil”e güvenilmez. İttihatçı yarışma düzenine balans ayarı gerekmektedir. Ayar verilir, “Milli Güvenlik Kurulu” en üst yönetim olarak 1961 Anayasası’na girer, yani İttihatçı anlayış egemenliği garantiye alınır.

Milli Güvenlik Kurulu (MGK) hâlâ var, değil mi? “Ama siviller çoğunlukta” demek kendini avutmak, başkasını aldatmaktır.

1962-71,  MGK ile uyumlu partilerin varlığıyla sürdürülen yeni bir yarışmacı düzen.  “Devletçi İttihatçı”ların “sol” diye ortaya çıktığı; pek çok yayının ve “komünizm”in yasak olduğu ve parlamentoda bir sosyalist partinin, Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) yer aldığı yıllar.

TİP’e  her yerde uygulanan “planlı” şiddet, bugün de Halkların Demokratik Partisi’ne uygulanmıyor mu?

1974-80 Arası, “sosyal demokrat” olmaya karar veren cumhuriyetin kurucu İttihatçı partisi ile, cumhuriyetin kuruluş yıllarında “iktidar ortaklığı”ndan dışlananların “sivil yönetim” yıllarında yaşanan, bir darbeye zemin olması için yol verilen “plânlı şiddet” yılları…

1980 Faşist askeri darbesi ve izleyen yıllar: İdamlar, işkenceler, sürgünler ve son otuz yıldır süren, bugün yine fitili ateşlenen iç savaş, dış müdahale, faili meçhuller, yargısız infazlar, toplu öldürmeler…

Cumhuriyet tarihinde “şiddet”in olmadığı kaç yıl var Allah aşkına?

Bugün 1980 doğumlular otuz beş yaşında. “Değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez” maddeleri olan bir anayasa ile bu yaşa geldiler! Onlar bu “kısacık” ömürlerinde yaşadıklarını yazsa, belki de buraya kadar yazdıklarımıkat kat aşar.

Bu cumhuriyette bugüne kadar yaşananların üstü; ne Cumhuriyet marşlarıyla, ne Gazi Mustafa Kemal’e güzelleme veya Atatürk’e övgü yarışmalarıyla; ne Çanakkale, ne Sarıkamış, ne İstiklâl Harbi veya Kurtuluş Savaşı hamasetleriyle, ama özellikle zıvanadan çıkmış “şehadet” edebiyatıyla örtülür gibi değildir.

Ben böyle Cumhuriyet’in nesini kutlayayım!

Talât Ulusoy